Aşırı ısınma tartışmaları
Geçen hafta yayınlanan mart ayı ödemeler dengesi verileri sonrasında piyasaların verdiği sert tepki "Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor mu?" sorusunu gündemin tepesine taşıdı. Merkez Bankası'nın kasım ayından itibaren aldığı önlemlere rağmen cari dengedeki bozulmanın devam etmesi Türkiye'nin küresel piyasalara göre çok daha kötü performans göstermesine neden oldu.
Genel görüşün tersine mart ayı ödemeler dengesi verileri ekonominin aşırı ısındığı konusunda ilave bir malumat içermiyordu. Ekonomideki mal ve hizmet dengesi daha önceden açıklanmış bilgilere paralel beklentiler dahilinde geldi. Piyasanın cari denge tahmini ile gerçekleşen veriler arasındaki farklılık gelir dengesinde doğrudan yatırımlar kaleminde görülen 1.9 milyar dolar çıkışdan kaynaklandı.
Piyasada yapılan yorumlarda söz konusu rakamın GE'nin Garanti Bankası hisselerinde elde ettiği karın transferinden kaynaklandığı ve dolayısıyla bir defalık olduğu vurgulandı. Resmi bir açıklama gelmediği için kontrol etme şansımız yok. Ancak gelir tarafındaki bozulmanın bir defalık olmadığı konusunda şüphemiz yok.
Doğrudan yatırımlar kalemindeki çıkışlar ağırlıklı olarak yabancı yatırımcıların Türkiye'deki yatırımlarından elde ettikleri temettü gelirlerinden oluşur. 2004 yılından bugüne Türkiye'ye gelen doğrudan yatırımlar 25 milyar dolardan fazla arttı. Yabancı yatırımcılar koydukları paranın karşılığında bugüne kadar fazla bir gelir elde etmediler.
2008 ve 2009 yıllarında ekonomi durgun olduğu için elde edilen karlar düşüktü ve bu nedenle gelir kalemindeki çıkışlar daha küçük boyutta kaldı. 2010 yılından itibaren ekonomideki hızlı büyüme ile birlikte bu kalemdeki artış hızlandı. Dolayısı ile önümüzdeki yıllarda sürecek bir defalık değil uzun süreli bir eğilimden bahsediyoruz.
Gelelim aşırı ısınma konusuna. Üretim cephesinde kaynak kullanımını gösteren veriler ekonominin kriz öncesi rakamlarına yaklaştığını ancak aşırı ısınma belirtileri vermediğini gösteriyor. Mevsimsellikten arındırılmış işsizlik rakamları yüzde 10.6 ile Haziran 2008 seviyesine gerilemiş durumda. Buna karşı kapasite kullanım oranları yüzde 76 ile kriz öncesinde ulaşılan yüzde 80'lerin gerisinde seyrediyor. Dolayısı ile ekonomide arz cephesinde bir fazla ısınmadan söz etmek için henüz erken.
Ekonomideki aşırı ısınma üretim cephesinden değil talep cephesinden kaynaklanıyor. Türkiye ekonomisinde iç talebe ve dış kaynağa dayalı bir büyüme modeli uygulanıyor. Dış kaynağın bol ve ucuz olması, reel faizlerin düşmesi, kamunun borçlanma ihtiyacının azalması, ekonomik oyuncuların gelecekle ilgili iyimser oluşu, bankacılık sektörünün güçlü oluşu ve hane halkının borç yükünün az oluşu özel kesim iç talebinde güçlü bir büyüme sağlıyor.
Söz konusu büyüme makro cephede özel kesim talebinin üretimden hızlı artmasına ve cari dengenin bozulmasına, mali sistemde kredilerin mevduattan çok daha hızlı büyümesine, hane halkı ve şirketlerin net borcunun sıçramasına yol açıyor. Dolayısı ile Merkez Bankası'nın kredi büyümesini kontrol altına almak için aldığı önlemler doğru yönde atılmış adımlar. Alınan önlemlerin neden yetersiz kaldığı yerimiz bittiği için başka bir yazının konusu olacak.