Aşılamayan durgunluk sistemik bir sorundur...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta genelinde küresel düzeydeki açıklama ve gelişmeler ile bunların piyasalara yansıması belirsizlik ve kırılganlığın yüksek düzeyini koruduğuna işaret ediyor. Durgunluktan kaçınmanın ne yapılır sie yapılsın pek mümkün olamayacağı kanaati güçleniyor, aksi yöndeki kısa vadeli ve spekülatif beklentiler ile günü kurtarmak ise hem zorlaşıyor, hem de ortaya çıkan yen tesirler katlanılabilir seviyelerin üst sınırını zorluyor. Gelişmiş ekonomiler büyüyemiyor, gelişmekte olanlar ise tehlike sınırını aşmamak adına soğutma önlemlerini çeşitlendirmeye çalışıyor; küresel pazar büyümüyor, fakat rekabet koşulları olumsuzlaşmaya devam ediyor. Bu genel tablo hem kredi kalitesini, hem de sermaye hareketlerini etkileyerek sürpriz dalgalanma potansiyelini daha yüksek düzeylere taşıyor.

Bu yılın ilk yarısı ile küresel kredi krizi öncesi dönemi temsil eden 2008 yılı ilk yarısını mukayese ettiğimizde ciddi benzerlikler görüyoruz. Her iki dönemde de aşırı gevşek para politikalarının sermaye ve emtia piyasalarında yarattığı balonların ekonomik temellere dayanmadığını görüyoruz. 2008 yılı ilk yarısında küresel ekonomide giderek ağırlaşan sorun ve dengesizlikler ihmal edilmişti; rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki olumsuzluklar görmezden gelinmiş, hızla büyüyen kredi hacmindeki kalite sorunu ihmal edilmiş, spekülatif eğilimlerle beklentileri yönlendirmek ve günü kurtarmak ön plana çıkmıştı. 2006 yılında yaşanan dalgalanma sonrasında artan kırılganlık nedeniyle enflasyon baskılarına yol verilmesi hisse senetleri v eemtiaları uçurmuş risk algılaması konusunda büyük bir körlük yaratmıştı. Petrolün varil fiyatı 140 dolar düzeyini aşmış, hisse senede endeksleri de emtialar kadar olmasa bile kendi rekorlarını kırma yarışı içinde olmuştu... Sonunda olan oldu, gerçekler hatırlanmalı, balon patladı; emtia ve sermaye piyasaları sert bir şekilde geriledi, bilançolar yıprandı, sistemik risk algılaması paniğe dönüştü... Bugün aynı hatayı yapmak istemeyenler tekrardan şişen balonlar patlamadan risklerini azaltmaya çalışıyor, farklı küresel gelişmeler hem paravan, hem de fırsat olarak kullanılmaya çalışılıyor!..

2008 yılı ilk yarısında sadece ABD ekonomisinin sorunlu olduğu ve bu durumun düzelebileceği varsayılıyordu. Bugün ise tüm gelişmiş ekonomilerin çok sorunlu olduğu ve bu durumun kısa vadede düzelmeyeceği biliniyor. Para politikasını daha da gevşetmenin veya gevşetmemenin çözüm olmayacağı kanaati güçleniyor. Bu tablo hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını haykırıyor, başka bir alternatif yaratılamıyor. 2009 yılı ilk yarısında gelişmekte olan ekonomilerin küresel ekonominin motoru olacağı, bu sayede bu sıkıntılı dönemin aşılacağı iddia ediliyordu; ama öyle olmadı... Gelişmekte olan ekonomilerin motoru çabuk ısındı, bu süreçte gelişmiş olanlar hiçbir sorununu çözemedi; halının altında gizli tutulan sorunların da açığa çıkması önlenemedi. Faaliyet gelirlerindeki erimeyi pek tartışmadan, faaliyet dışı gelirleri spekülatif rüzgarlar ve para politikası desteği ile artırarak toplam geliri yükseltmeye çalışmanın artık pek işe yaramayacağı bir dönüm noktasına gelindi. İster enflasyonist, ister ise deflasyonist karakterli olsun durgunluktan kaçınmak mümkün değil ise riskten kaçınma eğiliminin güçleneceğini ve sermaye hareketlerinin daralacağını hesaba katmak durumundayız. Zira hem faaliyet, hem de faaliyet dışı gelirlerin gerileyecek olmasının açığa çıkaracağı bedeller tahammül sınırlarını zorlayacak. Bu yöndeki farkındalık hızla artacak ve tüm eğilimler farklılaşacak...

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız küresel koşullar, Türkiye ekonomisi açısından da özel bir önem taşıyor. Bugün yeni rekorlar kıran cari açıktan ve yükselen enflasyondan endişe ediyoruz; bir süre sonra hızla daralan iç talep ve artan işsizlik yükselen enflasyon ve büyüyen bütçe açığı ile borç-alacak zincirinde yaşanacak kırılma çok cidi sıkıntılara sebep olabilir. Eğer sermaye hareketleri durgunluk beklentilerine bağlı olarak daralır ise bu durumda Türk Lirası'da değer kaybeder, enflasyon ve faiz beklentileri bozulur, menkul v gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinde erime yaşanabilir ve bilançolar yıpranabilir... Yaşanacak orta vadeli durgunluk yüksek borçlu kesimlerde büyük tahribat yaratabilir.

Bu yılın ikinci yarısı ve sonrasına ilişkin beklentiler belirsizlik ve kırılganlığın artış eğiliminde olacağını söylüyor. Türkiye'nin küresel eğilimlerden farklı olarak olumlu yönde ayrışması ise pek mümkün görünmüyor. Sermaye hareketleri daralmaya başladığında ayakta duramadığımızı, bollaştığında ise uçtuğumuzu, normalin ne olduğunu hiç bilmediğimizi unuttuğumuz zaman ciddi bedeller ödedik. Ayrıca küresel düzeyde yaşanan durgunluğnu sıradan ve gelip geçici bir durgunluk olmadığını sistemik riskin kırmızı alarm düzeylerine geldiği anlamında olduğunu dikate almak gerekiyor. Petrolün gerilemesi veya euronun biraz toparlaması durgunluk yaşanmayacağı anlamına gelmiyor!..

Merkez bankaları ve siyasiler artık hangi yaklaşımın doğru hangisinin yanlış olduğunu bilmiyor fakat bunu itiraf etmelerini beklemeyin!.. Aşılamayan durgunluklar sistemik kırılganlığın çok arttığı anlamındadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar