Asıl sorun nerede?
Trafikte bekleyeceğin yeri seçmek
Bir akşamüstü Sütlüce’deydim. “Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne nasıl çıkarım?” diye sordum. Güvenlik görevlisi “Bu yönde gidin, işaretleri göreceksiniz” dedi. İlerleyince trafik levhaları göründü. Bu levhalar arasında bir de “Tünel” yazısı gördüm. Birkaç gün önceki TEM otoyolunda yaşadığım sıkıntıyı hatırlayınca tünel seçeneği bana uygun göründü. Ve 7 dakika içinde Şişli Camii’nin kapısına ulaştım. Tüneli akıl edenlere saygı duydum. Ancak buradan Etiler ayırımına gitmem 60 dakikamı aldı. Böylece bir kural doğrulanmış oldu: İstanbul’da yol seçtiğinizde zaman kazanmazsınız; sadece bekleyeceğiniz yeri seçersiniz.
Düşünce ve terbiyede eksiklik
Normalde 5 dakika sürmesi gereken bu yolculuk neden bu kadar sürdü? “Yollar dar; araçlar çok” diyenleri duyar gibiyim. Evet, nedenlerden birisi bu. Ancak trafik akışını yavaşlatan, yolculuğumu uzatan bir önemli engel de kavşaklar ve yol ayırımlarında yaşanan tıkanmalardı.
Kavşaklar neden tıkanıyor? Kesişen iki yoldaki bir kavşağı ve buradaki trafik ışığını düşünün. Trafik ışığı yeşile döndüğünde sürücüler hareket ediyorlar. Ancak gittikleri yönde trafik akıcı değilse kavşakta kalıyorlar ve ışık kırmızıya dönüyor. Bunun sonucunda kendilerine yeşil ışık yanan diğer yoldaki arabalar da ilerleyemiyor ve yol tıkanıyor. Bu tıkanmanın özünde iki neden var: Düşünememe ve terbiye eksikliği. Sürücüler önünde yürüyen arabaların hızına bakarak kavşağı geçemeyeceğini ve kavşağı tıkayacağını hesaplayamıyor, düşünemiyor. Bunu hesaplayacak zekâ yapısına sahip olup yine de gidip kavşağı tıkayanlar da oluyor. Bunu da, “Asıl olan, benim; başkasından bana ne” gerekçesi ile yapıyorlar. Bu sorun yol ayırımlarında da yaşanıyor. Sizin gideceğiniz yönde yol açık; ancak “yancılar” yolunuzu tıkıyor. Bu da, sorunun terbiye eksikliği ile ilgili kısmı. En kötüsü de, bu iki eksikliği de bünyesinde taşıyan kişiler.
Sorunun temeli
Yalnız trafikte değil, diğer sorunlarımızın çoğunun da temelinde bu iki neden yatıyor: Düşünememe ve terbiye eksikliği.
Gittikçe etkilerini daha çok hissettiğimiz bu iki eksiklik nereden kaynaklanıyor? Önce düşünce boyutuna bakalım. Fizyolojik olarak beyinlerde bir eksikliğin olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu beyinleri eğitmekte eksiğimiz büyük; sınıfta kalmışız. Düşünce gücünü körelten bir eğitim sistemimiz var. Böyle yetişen beyinler, düşünemiyor. Örneğin, önündeki trafik ilerlemiyorsa, kavşağı tıkayacağını düşünemiyor. Terbiye notumuz da gittikçe zayıflıyor. Terbiyenin temeli başkalarının hakkına saygıdır. Ancak toplumumuz da bu saygı, yerini “Rabbena, hep bana” anlayışına terk ediyor. Örneğin, yediği yiyeceğin “Helâl” olmasına çok titizlenen birisi, trafikte yol tıkayarak başkalarının yol hakkını yemeyi kendine hak görebiliyor. Helâl konusunda hassas olmayan birisi de vicdansızca aynı davranışı gösterebiliyor.
Sonuç
Trafikteki akış sorununu yol yaparak, tünel açarak bir noktaya kadar çözebilirsiniz. Asıl sorun, bireylerde; beyindeki ve vicdanlardaki akışta.