Asıl soru
Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesinden sonra bölgede yaşanan gerginliklerin ve bu sürecin nereye gideceğine dair yapılan tartışmalar, enteresan bir boyuta evrildi.
Enteresan diyorum çünkü bir meseleyi uluslararası ilişkilerde değerlendirmeye başladığınızda elinizde yeterli bilgi, veri ve altyapı yoksa; bir noktadan sonra konuşulan konular ve yapılan yorumlar olayı gerçekliğinden uzaklaştırıp, asıl nüvesinden farklı bir noktaya eviriyor.
Patlayan çağrı cihazlarının menşei neydi, içine bombalar önceden mi koyuldu sonradan mı eklendi, Haniye suikastında Haniye’nin kaldığı ikametgahı gören bank ve roket atıldığına inanılan noktadaki bank ne kadar zamandır oradaydı gibi sorular, olayı hem ana noktasından çarptırıyor hem de gerçekten lüzumsuz bilgi kirliliği ile asıl resmi görmemizi engelliyor. Bizim işimizde belki de en önemli nokta; eğer detaylar ortaya çıkmışsa, bir hadisenin ince noktalarını bilir hale gelmişseniz, kısacası elinizde veri varsa olayları mikro seviyede analiz edersiniz ve çok iyi netice alırsınız. Ama yok henüz bu bilgiler ortaya çıkmamışsa, elde kullanılabilecek veri azsa, o zaman olaylara daha makro seviyeden bakıp durumu anlamak daha kolay olur.
İki temel sebebi olabilir
Şimdi gelelim sorulması gereken esas sorulara. Bir kere her şeyden önce bu yaşanan olayın ve buna benzer daha çok taze yaşadığımız hadiselerin iki temel sebebi olabilir.
Biraz sonra söyleyeceğim sebepten herhangi biri de olabilir, ikisi birden de olabilir. Devamlı gücünden bahsedilen, Hizbullah’ın ve İran’ın içinde böyle saldırılar yaşanabiliyor, İsrail eli ile koymuş gibi kendine hedef bellediği isimleri ve yerleri bulabiliyorsa, bu çok net bir şekilde İsrail istihbaratının yıllar içerisinde; İran, Hizbullah ve Hamas gibi ülke ve örgütlerin içine sirayet ettiğini ortaya koyar.
Diğer taraflarda da yıllardır anlatılanın aksine çok ciddi bir istihbarat zaafı olduğunu gösterir. İkincisi bilmemizi daha da zorlaştıracak hatta açık konuşayım emin olmamız çok da mümkün olmayan bir husus. Hizbullah’ı, Husiler’i, Haşdi Şabi’yi tek başına hem finansal hem stratejik olarak İran sırtlıyor demek çok da gerçekçi olmaz. Daha çok yeni gördüğümüz bu teknolojik saldırıları yapabilen, elinde bunları yapabilecek teknoloji gücü olan; Amerika, Avrupa ve daha birçok ülke bu örgütlerin ortadan kaldırılmasını isteyecek ama yapamayacaklar. Bu bana çok gerçekçi gelmiyor.
Stratejik hedefler mi değişti?
Benim kanaatim; mevcut dünya güçlerinin belli oranda Hizbullah başta bölgedeki güçleri her daim desteklediği ve açık söylemek gerekirse bu desteğin zaman içinde çok da müttefik görünen ülkelerin birbirine karşı kullandığı gerçeğidir.
Bugünkü durumda sorulması gereken esas soru; İran ya da başka bir ülkenin Hizbullah’a dair stratejik hedeflerinin değişip değişmediği meselesidir. Daha da açık söyleyeyim; Hizbullah ve bölgedeki bazı uydu güçler hiçbir zaman ispatlayamayacağımız ve net bilemeyeceğimiz bir şekilde, bir pazarlığın parçası mı olmuştur? Yoksa kendilerini destekleyen ülkeler ve güçler tarafından stratejik bir pazarlık unsuru olarak gözden mi çıkarılmıştır? İşte sorulması gereken asıl soru bu.
Bazı sorular hiç de önemli değil…
Hizbullah’ın başına kimin geçeceği, yeni merkezin nereye konuşlanacağı, istihbarat açığının kimden kaynaklandığı gibi sorular inanın hiç de önemli değil. Esas önemli olan biraz evvel bahsettiğim unsurlar. Hizbullah ve diğer unsurlar gözden çıkarıldı mı, çıkarılmadı mı? Bu sorunun cevabını bize önümüzdeki altı ay ile bir sene içerisinde yaşanacak hadiseler çok net bir şekilde verecektir.