Asıl iş anlamada…
ABD'de Başkanlık yapanların hepsi entelektüel nitelikleri yüksek olan insanlar değil.Ama Clinton'un istisna olduğunu daha seçilmeden önce Fidel Castro bir makalesinde bütün dünyaya duyurmuştu.
Clinton geçenlerde yaptığı bir konuşmada diyordu ki:
"…Bugün internet ve değişik haber alma olanaklarıyla her zamankinden daha çok 'bilgiye' sahibiz. Ama enformasyon parçalara bölündüğü için eskisinden daha çok bilmemize karşılık daha az 'anlıyoruz'. Çünkü bu durum, bilgi üzerine düşünmemizi, sonuç çıkarmamızı ve karar almamızı sağlayan çerçeveleri organize etmemizi zorlaştırıyor."
Tek yolcu tuzak
Clinton gözlemlerinde yalnız değil.Nicolas Bourriaud'ın İlişkisel Estetik adlı kitabını Saadet Özen dilimize çevirdi.Bağlam Yayınları dağıtımını yaptı. Bourriaud, kitabın önsüzünde şu gerçeği anımsatıyor:
" İletişim, insanı temasları, toplumsal bağı farklı ürünlere parçalayan kontrol uzamlarının derinliklerine sürüklüyor.Sanatsal eylem ise, alçak gönüllü dallar yaratmaya, birtakım tıkanmış geçitleri açmaya, birbirinden uzak tutulan gerçeklik katmanlarını birbiriyle temasa geçirmeye çalışıyor. Paralı geçişleri ve piknik alanlarıyla şu ünlü 'bilgi otoyolları' insan dünyasının bir noktasından diğerine gitmek isteyenler için biricik güzergâhlar olarak kendilerini dayatma tehlikesini taşıyorlar. Doğrusu, otoyol daha hızlı ve daha iyi yolculuk yapmayı sağlarken , bir yandan da kullanıcıları kilometrelerin ve yan ürünlerinin tüketicileri haline getirmek gibi bir kusura sahip. Elektronik medya araçlarının, eğlence parklarının, bir arada bulunan mekânların toplumsallaşmaya elverişli formatların hızla çoğalması karşısında ne yapacağımızı bilemez oluyoruz; tıpkı her yerine peynir parçaları serpiştirilmiş kafesinde hiç değişmeyen bir güzergâha mahkum edilmiş laboratuar faresi gibi.Figüranlar toplumun ideal öznesi de böylece,zaman ve uzay tüketicisi durumuna indirgenmiş oluyor."
Dikkat edilmesi gereken eğilimlerden biri, " …ticari hale gelemeyenin yok olup gitmesi" saptamasında saklı.
İnsanı ilişkilerimiz ticari alan hapsederse, her şeyi "değeri" ile yanı "para birimi" ile ölçen alana doğru hızla kayabiliriz.
İlişkilerimizi üzerine fazlaca abanan "değer eksenini" dönüştürüp "anlam ekseni" ile dengeleyemezsek, korkarız ki, insanı özü yitirme sürecimiz daha da hızlanır.
Fikirleri,sloganların tuzağına düşürmeyelim
Atilla İlhan'ın iki dizesini anımsayalım: "Bilmek önemli gerçi/ Asıl iş anlamada".
Hayat yolunun insanın iç dünyası kadar çeşitli, renkli ve zengin kılınmasını sağlamak için "zamanın ruhunu" değişik açılardan okumamız gerekiyor.
Sloganların ciddi "fikirleri" esir etmesine fırsat tanımayalım.
Bölünmüş enformasyonun ayrıntısında boğularak "bilgi kirliliğinin" yayılmasına izin vermeyelim.
Bizi doğru düşünme fırsat kapılarını açan "çerçeveleri" küçümseyen eğilimin güçlenmesine zemin hazırlamayalım.
Kısa dönemli çıkarların parıltısı gözlerimizi kamaştırmasın…
Ve insan olduğumuzu, aklımızın değerini, onu başkalarına emanet etmemenin kendimize saygı olduğunu bilelim…