Asgari ücrette “vergi takozu” niye artıyor, kime takoz oluyor?...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

Malum, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları geçen hafta başladı. İşçi, işveren ve kamu kesimi temsilcileri arasında görüşmeler devam ediyor. Asgari ücretin artışı yönündeki siyasi vaatler nedeniyle de konu daha önemli hale geliyor.

Hatta şimdiden şunu söyleyelim: Asgari ücretin 1300 lira olacağı kesin gibi. Ancak bu tartışmanın devam edeceği de mukadder. Yeni yıl ile birlikte ve yakın bir tarihte gündeme gelecek vergi düzenlemeleri ile birlikte bu konunun tartışma konusu yapılacağı açık. 

Zira konunun her kesime yansıyan yönü var.

Maliye literatüründe “vergi takozu” diye bir kavram vardır. Ücretler ve özellikle asgari ücretler için kullanılan bir kavram. Asgari ücret düzeyinde vergi takozu şu anlama geliyor: İşçinin gelir vergisi, damga vergisi, devlete ödediği işçi sigorta primi, işsizlik sigortası primi toplamı.

Bu kısa tanımlamadan sonra ücretler ve asgari ücret üzerindeki yükler konusuna iki açıdan bakalım. 

Birincisi şu: ücretler üzerindeki yükler neden artıyor?

Gelir üzerinden alınan vergilerde gelir ve kazançlar, emek gelirleri üzerinden ve sermaye gelirleri şeklinde ayrıma tabi tutulur. Normal ve klasik yaklaşımla emek gelirleri üzerinden alınan vergilerin sermaye gelirleri üzerinden alınan vergilere göre daha düşük olması beklenir. Nitekim maliye teorisinde ayırma kuramı bunu ifade eder. 

Ancak; özellikle 1990’lı yıllarla birlikte bu konuda farklı bir gelişme söz konusudur. Yani emek gelirleri sermaye gelirlerine nazaran daha yüksek oranda vergilendirilir. Hatta emek gelirlerinde artan oranlı ve sermaye gelirlerinde de sabit veya düşük oranlı gelir vergisi uygulamaları başlar. İskandinav ülkelerinin bayraktarlığını yaptığı ve OECD’nin de hararetle savunduğu bu model genelde gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkelerde kabul görür. 

Bu kabulün kendine göre gerekçeleri vardır. Dünyadaki liberalleşmeye, bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeye, sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasına bağlı olarak; sermayenin yurt dışına kaçışını önlemek ve hatta tersine sermaye ve yatırım çekmek amacını taşır. 

Oysa emeğin mobilitesi yoktur, onun için daha yüksek oranda vergilendirilir. 

Nitekim ücretler üzerindeki vergi ve sigorta primlerini tanımlayan mali yüklerin çok ciddi arttığı anlaşılıyor. 

Örneğin; son onlarca yıldır artan ücretler üzerindeki yükler 2013 yılında OECD ülkelerinde yüzde 35.9 seviyesine ulaşmış durumda. Bu artış trendi de devam ediyor. Nitekim 34 OECD ülkesinin 21’inde ücretlerdeki vergi takozu yükseliyor, 12’sinde azalıyor ve birinde de aynı kalıyor. İskandinav ülkeleri ve Belçika, Almanya, Avusturya, Fransa, hatta Macaristan bu artışta başı çekiyor; buna karşın ABD, İspanya, İsviçre, Kore gibi ülkelerde bu oranlar daha düşük seyrediyor.

Türkiye de yüzde 38.6 ile vergi takozunun yüksek olduğu ülkeler arasında. Onun için Türkiye’de istihdam kayıt dışına ve merdiven altına kayıyor. 

İşte bu noktada ikinci sorumuzu soralım: Bu vergi takozu gerçekte kime takoz oluyor?

Konuya işçi açısından bakalım. Onun için bir takoz söz konusu değil. Zira çalışanlar genelde net ücretlerini bilirler, brüt ücretini bilen çalışanların oranı çok düşüktür. Çalışanın vergi ve sigortasını işveren öder. Yani sorumluluk işverene aittir. Bu işveren, kamu çalışanları için devlet ve özel sektör çalışanları için de irili ufaklı her tür işletmedir. 

Ücret düzeyi arttıkça bu yükler de artış gösterir, yüzde 50’lere ulaşır. Yani çalışanın cebine 100 lira giriyorsa, işverenin cebinden de 150 lira çıkar. 

Peki bunun anlamı nedir?... Bunun anlamı, devlete bütçe yükü, işletmelere maliyet. Asgari ücret artışı ile birlikte vergi ve sigorta yükleri de artacak ve böylece kamu çalışanları için bütçe yükü, işletmeler için de ciddi maliyet ortaya çıkacak.

Onun için iş dünyası bu ortaya çıkacak ilave yükü devlet ile paylaşalım diyor. Yani devletten istihdam vergisinin ve özellikle sosyal güvenlik yüklerinin azaltılmasını istiyor. Bu da devlet için çok ciddi bir gelir kaybı anlamına geliyor. 

Açıkça söylemek gerekirse asgari ücret artışı ve buna bağlı takozun yükselişi sürdürülebilir değildir. İş dünyası bu yükü kaldıramaz, ya rekabet edemez kapanır veya kayıt dışına kayar. İş dünyası için gerçekten önündeki bir takoz olur.

Konuyu betimleyen çok güzel iki atasözümüz var: 

-Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

-Bir deli bir taş atmış kuyuya kırk akıllı çıkaramamış.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar