Asgari ücrette beklenti ve kaygı, tansiyonu yükseltecek
Türkiye’de milyonlarca vatandaşı ilgilendiren asgari ücretin belirlenmesi, her yıl işçi-işveren ve hükümet tarafında tansiyonu yükseltiyor. Son yılda artan enflasyon ve ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle beklenti ve kaygı daha da artmış durumda. Dolayısıyla asgari ücret, artısıyla eksisiyle taraflar için ateşten gömlek.
Hükümetlerin sosyal politikası; çalışma hayatında sürdürülebilirliği sağlamak ve yurttaşlarını yoksulluk ile sefaletten korumak adına en önemli araçlardan biri olan asgari ücret uygulamasını doğru bir şekilde uygulamaya koymaktır. Çalışana verilebilecek minimum ücret düzeyi anlamına gelen bu uygulama, sosyal diyalog mekanizması üzerine oluşturulmuş temsilciler tarafından veya doğrudan yasa ile belirlenen zorunlu bir uygulamadır. Ülkemizde yaklaşık yarım asırlık bir tarihsel arka planı olan bu uygulama, sürekli geliştirilmesi ve iyileştirilmesi gereken bir süreci beraberinde getirmekte olup, her yıl Aralık ayında çalışan kesim, fazla ümitlenmese de heyecanlanır.
İşveren tarafı; Türk ekonomisinin geleceğinin parlak olduğunu, bunun için çalıştıklarını, herkesin aynı gemide olduğunu, her kesimin fedakârlık yapması gerektiğini söyler. Öte yandan işçi kesimi; istediğini alabilmek için ücret talebini yüksek tutar. Hükümet kanadı ise; çalışan kesimin ezdirilmemesi gerektiğini, bununla birlikte ekonominin makro dengelerinin de göz önünde tutulmasının önemli olduğunu beyan eder, perde açılır ve kurban pazarlığı başlar!
Tespit, ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor
Asgari ücret tespit yöntemi, ülkeden ülkeye değişmektedir. Örneğin ABD’de ve Brezilya’da asgari ücret doğrudan hükümet tarafından tespit edilirken; Norveç ve Danimarka gibi İskandinav ülkelerinde asgari ücret, toplu sözleşmeler ile belirlenmektedir. Türkiye’de ise Almanya ve Birleşik Krallık’a benzer şekilde, hükümet ve sosyal tarafların müzakereleri sonucunda asgari ücret miktarına karar verilmektedir.
Türkiye’de durum
Anayasa’nın 55. maddesinde ücret; emeğin karşılığı olarak tanımlanırken devlet, çalışanların yapılan işe uygun ve adaletli ücret elde etmesi konusunda sorumlu tutulmaktadır. Bununla birlikle, ilgili maddede asgari ücrete ilişkin olarak “Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur” ifadesi geçmektedir.
Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre asgari ücret; “işçilere normal bir çalışına günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti” olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere Türkiye’de asgari ücret, işçi ailelerini hesaba katmaksızın yalnızca işçinin ihtiyaçları ve geçimi üzerinden hesaplanmaktadır. Ayrıca yine yönetmeliğe göre Türkiye’de asgari ücret; coğrafi bölge, yaş ve sektör ayrımı olmaksızın ulusal düzeyde tek tip olarak belirlenmektedir.
Bu yıl beklenti ve kaygı bir arada
Günümüzde asgari ücret, ülkelerin ekonomik politikalarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bugünlerde gündemde olan 2025 yılı asgari ücreti konusunda beklenti kaygıya dönüşmüş durumda. Bir yandan yüksek enflasyon karşısında asgari ücretle çalışan kesimin geçim sıkıntısı, bir yandan hükümet tarafından uygulanan ‘Orta Vadeli Plan’ çerçevesinde enflasyonla mücadelede izlene tasarruf tedbirleri.
Asgari ücretin; yüksek tutulması kısa ve orta dönemde maliyetler üzerinde olumsuz etki meydana getirmekte ve işsizliğe yol açmaktadır. Düşük tutulması ise, toplumsal olarak sosyal ve ekonomik dengeleri bozmaktadır. Bu nedenle asgari ücretin aşırı yüksek veya düşük belirlenmesi ülkenin sosyal ve ekonomik dengelerinin bozulmasına yol açmaktadır.
Ayrıca bölgesel asgari ücret sistemine geçilmesi de ayrı bir beklenti olarak gündemdedir. Dolayısıyla işçi kesimi işverenden, işveren de devletten ‘fedakârlık’ bekler durumdadır. Bilindiği gibi devlet, başta vergi gelirleri olmak üzere birçok konuda artışları ‘Yeniden Değerleme Oranı’na bağlamış durumda. 2025 yılı için açıklanan yeniden değerleme oranı yüzde 43,93 olarak belirlendi.
Bize göre; her yıl asgari ücret, yeniden değerleme oranında artırılacak tartışmalara son verilmeli, beklenti ve kaygılar da ortadan kaldırılmalıdır.