Asgari ücret
Yılın sonuna sayılı günler kala gündemi en çok ilgilendiren konu şüphesiz asgari ücret görüşmeleri olacak. Konu, sadece asgari ücretli olarak çalışan milyonları değil, emeklileri ve diğer maaşlı çalışanların maaş düzeltme beklentileri için de son derece önemli bir gündem oluşturuyor. Birkaç ay sonra yerel seçimler var.
Siyasi partilerin gücünün sürdürülebilirliği açısından bu seçimler son derece hassas. İşin siyasi cephesinde kıran kırana bir mücadele sürerken, elbette halkın satın alım gücünün iyileştirilmesi en önemli seçim yatırımı olarak listenin başında kalmaya devam edecek. TÜİK’in en son açıkladığı enflasyon rakamı yüzde 61.98’e işaret ederken, ENAG’a göre yüzde 129 civarında bir enflasyon ile karşı karşıyayız.
İTO ise kendi metodolojisine göre İstanbul enflasyonunu yüzde 73.89 olarak açıkladı. Küresel rakamlar, Türkiye’nin satın alma gücünde açık ara negatif ayrıştığını gözler önüne seriyor. Dünya Bankası’nın Ekim 2023 Gıda Güvenliği Raporu’na göre Türkiye, küresel bazda en yüksek gıda enflasyonuna sahip olan ilk 10 ülkede dördüncü sırada yerini alıyor.
Rakamlar sırasıyla şu şekilde: Venezuela yüzde 318, Lübnan yüzde 218, Arjantin yüzde 154, Mısır yüzde 71 ve Türkiye yüzde 67 olarak sıralanıyor. Hanehalkı için son derece önemli olan bu veriyi farklı coğrafi/ekonomik kategorilere göre de incelediğimizde, Türkiye halkının gıdaya erişim için önemli bir bütçe ayırması gerektiğini görüyoruz.
Örneğin, Trading Economics verisetine göre; konuyu G-20 sıralama için ele aldığımızda, gıdada en pahalı ülke yüzde 154’lük gıda enflasyonu ile Arjantin. İkinci sırada yüzde 67 ile Türkiye geliyor. Üçüncü sırada İngiltere yüzde 10 ile yer alıyor. İkinci ve üçüncü arasındaki keskin farka dikkat. Veriye Avrupa coğrafyasını baz alarak baktığımızda ise, en yüksek enflasyonda ilk sırada Türkiye geliyor.
İzlanda yüzde 11 ile ikinci sırada yer alıyor. Koşullar bu şekildeyken, bu hafta başlayan asgari ücret görüşmeleri konunun aciliyetini de gözler önüne seriyor. Asgari ücrette küresel bazda uygulanan farklı modeller var. Bazı ülkeler bu ücreti sektörlere göre farklılaştırırken, bazı ülkelerde yaşam şartları esas alındığında, bölgesel olarak farklı uygulamalara neden olabiliyor.
Türkiye için de son günlerde iki farklı tartışma yaşanmakta. Bir görüş coğrafi olarak hayat şartlarının daha zor olduğu ve asgari ücret ile geçinmenin mümkün olamadığı iller için daha yüksek bir ücret tespit edilebileceği görüşünü savunurken; bir başka görüş ise zaten iller bazında sosyo-ekonomik farkların bulunmasını eleştirerek, bu politika ile bu farkın daha da açılacağına işaret ediyor.
Çalışan tarafı geçim derdinden dem vururken, işveren kendi maliyetlerinin envanterini çıkarıyor. Devlet ise bu artışla beraber emekliye ve kamu personelinin de taleplerini aynı masada düşünerek değerlendirmek zorunda kalıyor.
Ekonomi yönetimi tarafından ele alırsak, ücret artışlarının, dizginlemeye çalıştığı enflasyonu nereye çekeceğinin hesabını yapıyor. Aslında tüm bu kaygıların ortaya koyduğu ortak nokta, Türkiye’de geçinmenin de iş yapmanın da zor olduğu gerçeğine bizi sürüklüyor. Kasım ayı verilerine göre yoksulluk sınırı 15 bin 648 TL olurken açlık sınırı 45 bin 46 TL olarak açıklandı.
Bu artış ile beraber, 2024 yılında asgari ücrete başka artış yapılmayacağı duyurulmuştu. Sebep enflasyonist gerekçeler. Dolayısıyla bu görüşmeler neredeyse her kesim için önümüzdeki bir yıllık süre için geçim koşullarını ortaya koyacak gibi görünüyor. Asgari ücrete zam beklentilerine yönelik olarak basın yansımalarını incelendiğinde, bazı gazetecilerin asgari ücretin 17 bin TL’lere çekilebileceğine yönelik istihbaratları göze çarpıyor.
Yoksulluk sınırını da göz önünde bulundurursak, 2 asgari ücretlinin güçlerini birleştirmesi bile aile refahına yetmiyor. Malum bütçe şartları ücretlerde daha fazla zammı da karşılamaya izin vermeyeceğine göre, sona kalan tek şık enflasyonun etkisini ortadan kaldıracak tüm aksiyonların şart olduğunu ortaya koyuyor.