Asgari ücret, gıda enflasyonu ve şeffaflığın üzerindeki perde (1)

Prof. Dr. Aykut GÜL
Prof. Dr. Aykut GÜL STRATEJİK DÜŞÜNCE [email protected]

Asgari ücret açıklandı. Kamuoyunda farklı tepkiler var. Ekranlarda her konunun daimî uzmanları bu konuda da uzun uzun yorumlar yaptılar. İzleyicilerinden gelen fahiş fiyatları örneklendirerek deliller sundular ve enflasyon konusundaki kaygılarını dile getirdiler.

Asgari ücretin çok yönlü etkileri

 Bu ironiden sonra elbetteki asgari ücretin enflasyon üzerinde hem talep hem de maliyet yönünden etkilerinin olduğunu ifade ederek devam ediyorum. Hükümet olmanın belki de en büyük sorumluluğu burada… Sırtınızdaki küfe o kadar ağırdır ki verdiğiniz kararın, toplumun her kesimini gözeten dengeli bir karar olması gerekir.

Popülist davranıp yüksek bir oran açıklarsanız, enflasyonun daha da azmasından endişe edersiniz. Artış oranını düşük tuttuğunuzda ise ailelerin geçim derdi ve açlık sınırları karşınıza çıkar. Bir yanda maliyet baskısı, diğer yanda ise artan talep ve sosyal boyut… Muhalefet ise her iki durumda da açıklanan rakamı beğenmez ve daha yüksek bir oranın verilmesi gerektiğini savunur. Sırtında küfenin olmamasının dayanılmaz hafifliğiyle artış oranı konusunda elini korkak alıştırmaz.

Yine asgari ücretin açıklandığı akşam, ekranların daimî konu uzmanları (!), yumurta, peynir, zeytin, meyve, sebze vb. başta olmak üzere temel gıda maddelerinde, maliyetler artmamasına rağmen, asgari ücret artışını fırsat bilerek yapılan zamları eleştirdiler. Hepsinin ortak vurgusu birkaç gün içinde yükselen gıda fiyatlarının fırsatçılıktan kaynaklandığı yönündeydi. Bu konuda sanırım hepimiz aynı fikirdeyiz. Düşünün bir defa, milyonlarca fiyat verisi arasından, bulabildiğiniz veya izleyicilerin size görüntülerini attığı birkaç fiyat etiketi üzerinden makro politikalara yön veriyorsunuz.

“Açıklık” ilkesi

 Unutulmamalıdır ki serbest piyasanın “açıklık” ilkesi, rekabet oluşumunun temel şartıdır. Buna göre alıcı ve satıcı, piyasa hakkında tam bilgiye sahip olmalıdır. Fiyat bilgisi ise bunun başında gelir. Fiyatların kontrolden çıktığı zamanlarda, tüketici ucuz malı bulabilmek için, eğer vakti varsa, market market dolaşır.

Unutulduğundan veya satıcısının insafından dolayı etiketi değiştirilmemiş bir ürün bulabilen üretici şanslıdır. İmkânı varsa ihtiyacının çok üzerinde alır ve o ürünü stoklar. Çünkü enflasyonist dönemde, parayı mala yatırarak zarardan bir ölçüde korunabilirsiniz. Bu ise beklenti enflasyonu demektir.

(Not: Etiketler bugünlerde çok hızlı güncellendiğinden kasada fiyat uyuşmazlıkları sıkça yaşanıyor. Bu konuda, “Etiket, tarife ve fiyat listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda tüketici lehine olan fiyat uygulanır” der Tüketici Kanunu…) Gelecekte enflasyonun artacağı beklentisi sizi daha fazla talepte bulunmaya iter. Bugünlerde enflasyondaki beklentinin olumlu yöne doğru seyretmeye başladığını söyleyebiliriz. Ayrıca bir kez daha vurgulamalıyız ki gıda fiyatları, birinci derecede Ticaret Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Tarım ve Orman Bakanlığı üretimden sorumludur.

Bu bakımdan sorular yönlendirilirken doğru muhatabı bulmak yerinde olur. Gıda enflasyonu konusunda TÜİK’in son açıkladığı birkaç çarpıcı rakamı paylaşmak ve yorumu size bırakmak istiyorum. Kasım 2023’te TÜFE yüzde 61,98 iken bu oran gıda harcamaları grubunda yüzde 67,16 olarak gerçekleşti. Yani diğer harcama gruplarına göre gıda fiyatları daha yüksek artış göstermiş. Oysaki son açıklanan tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE) yıllık sadece yüzde 40,11 olarak gerçekleşmiş. Ne dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar