Asgari maaş artışı derde deva oldu mu?
Bir ülke düşünün 86 milyonu aşan nüfusa karşılık 34 milyon çalışanı olsun, üstelik bu çalışanların önemli bir bölümü de ya asgari ücret düzeyinde ya da ona yakın tutardaki maaşla geçimini sağlasın. Ayrıca dünyada eşi benzeri görülmemiş türden bir küresel ekonomik krizin yaşandığı 2022 yılını da oldukça yüksek bir enflasyonla kapatmaya da günler kalmış olsun bu ülkede… Haliyle asgari ücret artışı toplumun her kesiminde en önemli gündem maddesi haline geliyor…
Asgari maaş konusunda ortaya çıkan görüşler; toplumunun refah seviyesi, ekonomik yapısallık ve de ekonomik beklentiler olarak ön plana çıkarıyor.
Refah seviyesi açısından bakıldığında; oldukça yüksek bir enflasyon oranı ile hayatlarını idame etmeye çalışan ücretlilerin, gelirden aldıkları payın giderek düştüğünü görüyoruz.
Ara zam açıklamaları, enflasyonun gidişatını gösteriyor
Burada ilk akla gelen 8 bin 506 TL olarak belirlenen maaşın bu kesimlerin derdine deva olup olamayacağı sorusu. Elbette ki bu sorunun cevabı, yani yapılan bu zam dertlere deva oldu mu kısmı, beklenen enflasyon oranlarıyla ilişkili olarak izah edilebilir. Ama gerekirse ara zam yapılabileceği yönündeki açıklamalar aslında enflasyonun gidişatı konusunda bize bir yön çiziyor. Ne yalan söyleyeyim enflasyon tarafındaki bu gidişat beni endişelendiriyor.
Diğer bir soru ise, bu maaşı bir maliyet olarak üstlenecek kesimler tarafından soruluyor: Ekonomik iklime bakıldığında durgunluk riskinin her geçen gün arttığı, üstüne üstlük girdi maliyet artışlarının da bir türlü hız kesmediği bir süreç içinde böyle bir maaş artışı karşısında çarklar dönmeye devam edebilecek mi?
Bu noktada özellikle üreten kesimin önemli bölümünün de ihracatçı olduğu dikkate alınırsa, gözler ekonomideki yapısallığa çevriliyor. Bunun da adı fiyat rekabeti…
İki taraf da memnun değil
Neden mi? Çünkü ihracatın önemli bölümü orta-düşük teknolojili ürünlere dayanıyor da ondan. Dolayısıyla ortalama 200 dolar civarında asgari maaş ödeyen, yani maliyetleri görece düşük olan Vietnam, Endonezya gibi ülkelerle rekabet eden ihracatçı kesime göre açıklanan yeni asgari maaş, çalışan tarafını memnun edemediği gibi, işveren tarafında da derde deva olamıyor.
Çünkü ihracatçının rekabet edebilmesi için şu aşamada bile devlet desteklerine ihtiyaç duyuluyor ve ekonomideki bu yapısal durum da ne yazık ki asgari ücretin Türkiye’deki seviyesini gelişmiş ülke düzeylerinin çok altında kalmaya zorluyor.
Üçüncü görüş ise, beklentiler kanalı ile ilgiliydi. Buraya hem enflasyon, durgunluk gibi makroekonomik parametreleri hem de beklenen mali düzenlemeleri yerleştirebiliriz.
En bariz mali beklenti, maaşlardan alınan vergi dilimleriyle alakalı idi. Çünkü, vergi dilimleri ücretlilerin tamamını ilgilendiriyor. Özellikle çalışanın gelir vergisi altında ezilmemesini sağlayacak türden bir düzenleme şart ki; cuma akşamı bir TV programında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın da bu konu hakkında bir çalışma yaptıklarını öğrenmiş bulunduk.
Diğer taraftan açıklanan, devlet desteğinin çalışan başına 100TL’dan 250TL’na çıkarılması da olumlu karşılanabilecek bir mali düzenlemedir.
Enflasyon bütçelemeyi zorlaştırıyor
Başka bir beklenti kanalı olan makroekonomik göstergelerden enflasyon ise, bütçelemeyi giderek imkansız hale getirmekte ve aslında yaşanan tüm tartışmaların başat aktörü olarak gündemdeki yerini sağlamlaştırmaktadır.
Genel bir sonuç çıkarmak gerekirse; asgari maaş bir ülkedeki refah seviyesini ekonomik yapıyla ilişkilendiren en önemli faktörlerden biridir. Refahın artışı ise, günümüzde ne kadar ürettiğinden ziyade ne ürettiğine yani niteliğe dayanıyor. Dolayısıyla, daha fazla refaha kavuşmak, daha nitelikli iş gücü ile nitelikli yani katma değerli ve teknolojik ürün üretmekten geçiyor.
Öyleyse yapılması gereken, kısır tartışmalardan uzaklaşılarak, yapısal dönüşümler için hızlıca adım atmak olmalıdır. Ülkem için yeni yıldan beklentim bu yönde…
Hepinize umut dolu, güzel bir yıl dileğiyle…