ASELSAN’ı nasıl okuyorum?
Hangi mevsimdi anımsamıyorum, Trabzon’da Sera Gölü’nün tesislerinde oturuyorduk. Göldeki sazan yavrularının telaşlı koşuşturmaları dikkatimi çekti. Bakışımı o yöne yoğunlaştırdığımda, bir su yılanının sazan yavrusu sürüsünün üzerlerine gittiğini gördüm.
Sazan yavruları topluca su yılanının üzerine saldırıyor; sonra hızla uzaklaşıyordu. Belliydi ki yılanı caydırmaya ağızları ve dişleri yetmiyordu. Birlikte hareket etmeleri, onları yaratmak istedikleri sonuca götürmüyordu.
Yılan hamle yaptığı zaman içlerinden birini yakalıyor; kıyıya çıkarıyor ve boğulan sazan yavrusu hareketsiz kalınca kafa tarafından bütün halinde ağır ağır yutuyordu.
Canı, aklı, nesli, malı ve kültürü korumak için “caydırıcı güce” sahip olmanın sadece insanın tercihi olmadığını; doğanın düzeni, dengesi ve döngüsünü yönlendiren yasaların da gereği olduğunu düşündüm. O zaman, “Barışı korumak için savaşa hazır olmak gerek….” sözünün boşuna söylenmediğini, anlamını ve değerini zihnimin derinliklerinde farklı biçimde konumlandırdım.
Seferberlik anıları
Kırık dökük malumatla Birinci Dünya Savaşı’nı, halkın anlatımıyla Seferberlik sefaletini; Kurtuluş Savaşı’nda yurtlarından sökülüp atılma tehdidinin zihinlerinin derinliklerine perçinlediği korkularını; İkinci Dünya Savaşı’nda 15 milyon nüfuslu bir ülkenin hemen hemen hiç bir altyapıya sahip olmadan bir milyon 500 bin asker beslemesinin “karnelere” yansıyan sıkıntılarını dinleyerek büyüyen bir neslin çocuğuyum.
Gazetecilerin çağrıldığı, ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Prof. Dr. Haluk Görgün ve arkadaşlarının ev sahipliğini yaptığı, “Daha güçlü bir Türkiye için geleceğin teknolojilerini üretiyoruz” temasına odaklanan toplantıya, torunum Can Deniz’i de yanıma alarak gittim...
Toplantıya gitmeden önce BBC, VoA ve DW’nın haberlerinden derlenen, “Yapay Zekâ’nın insanlık üzerinde etkisi ne olacak?” başlıklı uzun yazıyı Turquie Diplomatique’nin son sayısında okudum.
Kamikaze saldırısı
Yazıda,“Dünya üstünde kendi kararını veren ölümcül silah sistemleri var mı?” sorusu soruluyor ve şu yanıt veriliyordu: “Tam olarak yukarıdaki tanıma uyan sistemler henüz geliştirilemedi. Ancak buna en yakın silah İsrail’in geliştirdiği IAI Harpy. Bu insansız hava araçları, kara birliklerince fırlatıldıktan sonra otonom olarak uçup, daha önceden tespit edilen kriterlere uyan bir hedef tespit ettiğinde, bu hedefe yönelik kamikaze saldırısı gerçekleştiriyor.”
Bir başka örnekle ilgili, Güney Kore’nin komşusu Kuzey Kore'nin sınırlarını korumak için geliştirdiği silah sisteminin; gözetleme ve izleme sensörlerinin yanı sıra otomatik ateşleme özelliklerine sahip olduğu bilgisi paylaşılıyordu. Uzak tarihlere gitmeden, Seferberlik yoksullukları, Kurtuluş Savaşı korkuları, İkinci Dünya Savaşı sıkıntıları gibi yakın tarih birikimleri beni ASELSAN’ı nasıl okumam gerektiği üzerine düşündürdü:
● ASELSAN’ın hisse değerinin nereden nereye geldiği ve nereye gittiği önemli değildi.
● ASELSAN’ın hisselerinin halka açıklığı, hisse payları ve yabancıların hisse alması beni ilgilendirmiyordu.
● ASELSAN’ın ürünlerini uluslararası piyasalara ihraç etmesi, döviz katkısı önemliydi, ama değerlendirme yapmanın kök nedeni olamazdı.
● ASELSAN’ın yurtiçi ve yurtdışı satışlarının bugünden yarına değişen rakamsal sonuçları öncelik sıralamamın ilk sıralarında yerini alamazdı.
● ASELSAN’ı bugün ulaştığı niceliklerle anlatmaya çalışmak bir adımdı, ama gitmesi gereken yeri zihinlerimizde netleştirmek için yeterli değildi.
Merak ediyordum
● Merak ediyordum: Quelcomm, Broadcom, Huawei ve ZTE firmalarına odaklanan ABD ile Çin arasındaki Teknolojik Soğuk Savaş karşısında Türkiye ve ASELSAN nerede duruyordu?
● Merak ediyordum: Yarı iletken teknolojilerinin yönlendirici etkisi karşısında, bu teknolojiyi üretme konusunda ASELSAN öncülük rolü üstlenmiş miydi?
● Merak ediyordum: İsrail’deki Demir Kubbe adı verilen hava savunma sistemi ve kamikaze IHA’lar karşısında ASELSAN’ın teknolojik birikimi, gelişmeleri yakalayabilecek yoğunluk ve derinliklere ulaşmış mıydı?
● Merak ediyordum: Caydırıcı savunma sistemlerine sahip olmanın yarısı teknolojik birikim ise diğer yarısı doğru ekosistemler oluşturmaktı. ASELSAN uzun dönemli geleceği güven altına alacak doğru ekosistemleri oluşturma konusunda hangi adımları atıyordu; hangi olanaklar ve kısıtlarla yüzleşiyordu?
● Merak ediyordum: ASELSAN teknik standardı yüksek olan savunma sanayiinde kendi paydaşlarını oluştururken, kendi ölçek büyüklüğünün erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını nasıl dengeliyordu?
Toplantıda, meraklarımın hepsine karşılık buldum diyemem, ama ayrılırken, umutsuz olduğumu da söyleyemem…