Asabiyet güvensizlik belirtisidir
"Ergenekonsal" faaliyet günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçasına dönüştü. Her gün farklı kişilerin evlerine, yazıhanelerine baskınlar düzenleniyor, yeni kişiler gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, tutuklanıyor. Eylemleri, Ergenekon çetesi ile ilişkilendiriliyor. Bizler de bir televizyon dizisinin tutkunu seyirciler gibi, her akşam acaba bugün neler oldu, kimler gözaltına alındı, tutuklandı diye merak ediyoruz. Çok kapsamlı bir olgu karşısında olduğumuz muhakkak...
Çuval çuval belgeler toplanıyor. Bunların okunması, dava ile ilişkilendirilmesi kolay değil. Savcılar kısa sürede tüm belgeleri inceleyemezler. Yüzlerce savcı görevlendirseniz, kanıtları bütünleştirerek anlamlı bir sonuca gitmek imkansızlaşır. O zaman bu gidişatı anlayışla mı karşılayalım? Zannetmiyorum.
Hiç akla gelmedik bağlantılar kuruluyor. İnsanlar uzun süreler gözaltında tutuluyor, büyük bölümü tutuklanıyor. Mahkeme sürecinin çok uzun olacağı belli. Beni rahatsız eden, henüz suç işlediği yargı kararı ile kesinleşmemiş kişilerin hapis yatmaları. Bunlardan bir bölümü olasılıkla beraat edecek, boşuna hapis yatmış olacaklar. Bir diğer bölümüne verilecek cezalar, gözaltı ve tutukluluk süreleri toplamından az da olabilir. Bu kişilerin suç işleme veya delilleri karartma ihtimali yüksek gözükmüyor. Dolayısıyla, acaba bu kadar tedbirli davranmanın, insanları yargı karara varmadan hapiste tutmanın gereği var mı? Sizleri bilemem ama bu konuda vicdanımın rahat olmadığını söyleyebilirim.
Toplumda rahatsızlık uyandıran daha kapsamlı bir konu var. Yargının da siyasi saflaşma içinde olduğu, bir kısım yargı mensubunun muhalif, bir kısmının muvafık olduğu kanısı yaygınlaşmağa devam ediyor. Bu durumda, Ergenekon çerçevesinde evlerine baskın düzenlenen, gözaltına alınan ve tutuklananların aslında bu muameleye muhalefet yandaşı oldukları için reva görüldükleri sürülüyor. Nitekim son hafta arama yapılan OdaTv'nin gözaltına alınan ve bilahare tutuklanan sahibi ve çalışanlarının durumu değerlendirilirken, yapılanların davayla bağlantısı olmadığı, muhalif basını susturma gayreti olduğu ısrarla söylendi.
Acaba öyle midir? Öyle veya değil diyecek bilgiye sahip değilim. Vatandaş olarak bilgilendirilmeyi beklerim, ama hükümet bilgilendirilme taleplerini önemsemiyor. Tam tersine, bilgi talep edenlere kızıyor. Bu tutumdan en son nasibini Amerikan Büyükelçisi de aldı. Olayları anlamlandıramadığını, yadırgadığını, yapılanların basın özgürlüğü açısından olumlu yorumlanmasının zorluğunu dile getirince, hükümetten beklenmedik kadar sert tepki gördü. Başbakan ve bir dizi bakan muhtelif ifadelerle büyükelçiyi eleştirdiler. Bir bakanımız Türkiye'de basın özgürlüğünün Amerika'nın ötesinde olduğunu beyan ederek, dünyayı daha fazla tanıma ihtiyacı içinde olduğunu adeta ilan etti.
Hükümetin yargıya ilişkin değerlendirmelerden kaçınması, şayet genel bir yaklaşımı temsil ediyor olsaydı anlaşılabilirdi. Ama iktidarımız yargının kendisini rahatsız etmeyen eylem ve kararları hakkında konuşmuyor. Buna karşılık, kendisini rahatsız eden kararlarlarla, toplumdan, muhalefetten gelen eleştiriler karşısında konuşmakta sınır tanımıyor. Üstelik asabi, tahammülsüz. Asabiyet genellikle bir güvensizlik belirtisidir.Ancak, hükümetimiz neden güvensizlik duymaktadır, anlamak kolay değil. Belki bir bilen çıkar da bizi aydınlatır.