Artvin’in zenginleşmesi sevdamızdır
“Düşmemişsen bir sevdanın peşine
Özün düşman olur kendi özüne…”
-Şota Rustaveli-
Teknoloji ne zaman çözebilir bilemiyorum, ama insan doğasının “geçmişle bağlantısının” dinamikle-rinin çözülmesi en güç olanlardan biri olacaktır. İnsanın kendi zihnini nasıl beslediği, düşünceleri nasıl oluştuğu, nasıl karar verdiği, kararlarını uygulamaya nasıl taşındığının sırrı öğrenilirse hayatımız derin-den etkilenecektir.
Artvin’le ilgimin özünde, kendisi on yaşındayken, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda köyünden kopan, “Unutulan Göçü” 10 yaşlarındayken yaşamış, ölünceye kadar köyünün özlemiyle yanıp tutuşmuş Hato Nene’nin anlattıkları vardır.
Şavşat’da Hevicurul (Çağlayan), Zakiyet (Yağlı) Bazgiret (Maden), Zios (Tepebaşı), Ube (Oba) ve Daba (Demirci) köylerini, köylerde yaşayan kadim sülale adlarını hep Hato Nene’nin özlem dolu öykülerinden öğrendim.
Kendimi bildim bileli Niksar Ovası’nda Komuşluk ile Yaylacık Dağları’ndaki Güllük yakınındaki obamızda, ailenin hayvanlarının peşindeydi. Çocuk yaşlarında yitirdiği oğlunun adını bana verdiği için, “Ola Rüşdii” diye seslenirken yüreğindeki acıyı hissederdim.
Hato Nene, 1867 yılında doğumundan 1967’deki ölümüne kadar bir asır özlemle yaşadı.
Artvin bizim özlemle ve özenle bağlandığımız dede toprağıdır; Niksar’ın Sorhun köyü zor zamanlar-da bizi bağrına basan, varlığımızı koruduğumuz, neslimizi sürdürdüğümüz, mal ve mülk sahibi olduğumuz ve kültürümüzü yaşattığımız vatan parçasıdır.
Ülkemizin çok değişik yerlerinde maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insanların yaşamını kolaylaştırmak için aklım nelere yetiyorsa onu insanlarımızla paylaştım. Kimi zaman Hakkari’de hayvan yetiştirmenin peşine düştüm; kimi zaman Akhisar’da zeytin yetiştirmenin sorunlarıyla uğraştım; doğaltaş üreticilerinin dertlerini dert edindim; mobilyacıları geleceği inşa etmeleri için uyardım; küçük ve orta ölçek işyeri yöneticilerinin sorunlarını kendime dert edindim. Artvin’i ve sorunlarına uzak durmam insan doğama ters düşerdi.
Potansiyelleri iyi bilmek
Ne zaman Artvin’le ilgili bir fırsat bulsam, bu kadim dede topraklarında nüfusun 150 binin çok altına inmemesi için neler yapabileceğimizi sorgularım. Gazeteci Sami Özçelik’le söyleşirken, üniversitedey-ken öğrencim olan Orhan Yavuz’la tartışırken, MHP Eski İl Başkanı Zafer Aydemir’le sohbet eder-ken, AKP eski Milletvekili İsrafil Kışla’yı ziyaret ederken, Hopa Ticaret Odası yetkilileriyle sorunları irdelerken, Borçka’da Zafera konaklama tesislerinin ortaklarından Şenol Taban’la dertleşirken, İsmet Acar’la seyrek olsa da bir araya geldiğimizde Artvin’in geleceği hep öncelikli tartışma konumuz olmuştur.
Artvin’i dert edinenlerin ortak konuları var: Bu yörenin doğal zenginliklerini, insanların gezip öğren-mesine açacak konaklama ve diğer hizmet altyapıları her zaman öncelikli potansiyeldir. Çünkü biliyo-ruz ki Artvin’in gölleri, dereleri, ırmağı, yaylaları sağlam varlıklarından biridir.
Yurdumuzun hemen her ilinde, turizmle zenginlik üretme düşü vardır. Tokat’a giderseniz, size “900 metrede 9 asrın ayakta duran eserleri” anlatılacaktır. Bolu’da doğal güzellikler, göller, kaplıcaların potansiyellerinden dem vurulacaktır. Eskişehir ve Kütahya’da Frigya Vadisi’nin önemi üzerinde durulacak; yöre kaplıcalarının potansiyelleri anlatılacaktır.
Tokat Valisi ve Belediye Başkanı bu konuda neler yapılması gerektiğini sorduklarında, “Uzmanı ol-madığımız alanda söz söylemem. Dilerseniz Halim Bulutoğlu’nun birikimine inanırım. Kendisini getirelim konuşalım” dedim. Bu öneri hayata taşındı; gerçekten de turizm konusunu nasıl ele almak gerektiğini öğrendik.
Artvin’i dert edinen dostlar “turizmin yaratacağı zenginlik” konusunu gündeme getirdiklerinde; bir çalıştay yaparak, “Artvin’de turizmi geliştirme stratejisi” belirlenmesini, stratejinin paylaşılmasını, ildeki insanların ortak bir görüşte birleştirilmesini öneriyorum. Eksik ve yanlış bilgilerle, doğru yön-temler geliştirilemiyor; etkili sonuçlar alınamıyor. O nedenle, Artvin’de “turizm potansiyeli ve potan-siyelin zenginlik üretimine dönüştürülmesini” çok sesli ortamlarda tartışarak düşünceleri olgunlaştırmalıyız.
Hayvan yetiştiriciliği ve rekabet
Bir fikri hayata taşımanın yarısı bilgiye dayalı fikir üretmekse, diğer yarısı da fikri hayata taşımanın metodunu; yol ve yordamını gerçekçi biçimde belirleyerek paylaşmaktır.
Artvin’de potansiyel olarak altı çizilen diğer alan “hayvancılık”. Bugünün küresel rekabet alanında nasıl bir hayvancılığın Artvin insanına katkısı olacağı üzerinde epey emek ve zaman harcadım. Artvin’in doğası kaba yem, yonca ve silaj üretimi için uygun değildir. Artvin’in rekabette karşılaştırmalı üstünlük yaratacak meraları yoktur. Özellikle büyükbaş hayvan konusunda son yılda çok önemli de-nemeler yaşandı; birikimler oldu. Günümüz rekabet koşullarını dikkate alan hayvancılık işletmeleri gerekir; gelenek taassubuna dayalı hayvancılık başarılı olamamaktadır.
Başından beri “örgütlü hayvancılık işletmelerine” yakın duran bir insan olarak, binin üzerinde hayvan yetiştiren çiftliklerin önemli bir bölümünü yerinde görerek bilgi aldım. Yem bitkilerinin “ithal bağımlılığı”, masif yem fiyatlarının yüksekliği, örgütlü hayvancılık işletmelerinde umulan gelişmeyi yaratamadı.
Artvin’de küçükbaş hayvancılığı üzerinde bir çalışma da yaptım. “Saanen Keçisi Yetiştirme Projesi” hazırlayarak birçok insanın dikkatine sundum… Bir metot eksikliği yapmış olmalıyım ki gerekli yan-kıyı bulmadı. Yörenin özel bir peynirinden, çocuk maması merkezi olmaya uzanan bir projenin olabi-lirliği ve olmazını tartışmayı bir kez daha öneriyorum. Beni bir başkasının ikna etmesine, Artvin'de hayvancılıkla ilgili işlerliği olan projenin meraya çıkmayan küçükbaş hayvan projesi olduğuna inanı-yorum.
Organik tarım mı?
Artvin’de “organik tarım” çok sınırlı olabilir; ölçeklendirme sorunları nedeniyle, birikim yeteneklerini koruyan ve uzun dönemli gelecek yaratan bir iş alanı olamaz diye düşünüyorum. İlgili uzmanlarıyla bu konunun tartışılmasının düşünce netliği kazandıracağı kanısındayım.
“Eğitim ve üniversite-odaklı kentsel gelişme” dünyanın her yerinde çok tartışmalı bir sorun haline gelmiştir. Yine de konuyu bilenlerle yapılacak kapsamlı bir sorgulama, “aşırı beklenti yaratmayı” önleyecektir.
Düşünce geliştirmek için sürekli tartışmaya ihtiyacımız var… Düşünceleri kaliteli fikre dönüştürmek için ayrıntı bilgisi olmazsa olmazımızdır. Bilgiye dayalı fikirlerimizi projelere dönüştürmek için bütün-sel yaklaşımlar önyargı ve yerleşik doğruların tuzaklarından bizi uzaklaştıracaktır. Fizibilite çalışmaları projelerin ayaklarını yere sağlam bastıracaktır. Öngörme ve önlem alma ciddiyet iş yapmanın namusu-dur. Proje uygulamaların gözetim ve denetimi ise kaynak israfını önleyecektir.
İnsanların düşündükleri, olgunlaştırdıkları fikirler her zaman tartışmaya açıktır. En tehlikeli tutum, “bildiklerimizin tek doğru” olduğuna inanmaktır… Doğruyu tartışarak ortak akılla yaratabiliriz. Bu-günlerde ortak akla her zamankinden daha çok ihtiyacımız var…