Artık yeni şeyler söylemek lazım!
Türkiye ekonomisinin en temel sorunu olarak görülen cari açığın üstesinden gelmek neden bu kadar zor?
Temel yatağının altında bir ses duymuş...
‘Tık, tık, tık...’
Karakolu aramış...
‘Komiserim’ demiş, ‘yatağımın altında saatli bomba var!’
Komiser, soğukkanlı sormuş: ‘Nereden anladın?’
‘Temel, ‘tık tık tık diye ses çıkarıyor, oradan anladım’ diye cevap vermiş. ‘Merak etme’ demiş komiser, ‘tık tık tık diye ses çıkardığı sürece sorun yok...’
***
Bu Karadeniz fıkrasının ardından şunları söylüyor Eczacıbaşı: ‘Cari açık finanse edilebildiği sürece sorun yoktur’ demek biraz buna benziyor. Burada bir saatli bomba var. Ne zaman patlayacağı belli değil. Bugün patlamayacak, yarın patlamayacak ama bu fonlar akıyor. Bu, günün birinde çıkma riskini de beraberinde getiriyor...
***
Eczacıbaşı’na göre iki şey tehlikeli...
Bir, cari açığın kendisi...
İki, ‘cari açık finanse edilebilir olduğu sürece sorun değildir’ görüşü...
“Bu bir tehlike olarak görüldü” diyor Eczacıbaşı, “Bir soğutma operasyonu devreye girdi. İsabetli bir politikaydı. 2012’de başarılı bir operasyon yapıldı. 2013’te beklenmedik gelişmeler
olmazsa daha iyi bir yıl yaşayacağız...”
***
Aslına bakarsanız Türkiye’de olan hep bu! En azından 1990’lardan bu yana...
Ekonomik büyüme hızlandıkça, cari açık yükselişe geçiyor...
Ekonomi yavaşladıkça da cari açık azalıyor...
2010’da ekonomi yüzde 9.2 büyüdü; 2009’da 12 milyar dolar olan cari açık 45 milyar dolara fırladı...
2011’de ekonomi bir yüzde 8.5 daha büyüdü; cari açık 75 milyar dolarla rekor kırdı...
2012’de ekonominin büyüme hızı yüzde 2.5 civarına geriledi; cari açık 47 milyar dolara indi...
***
Öyle bir noktadayız ki...
Sanayi ve ekonomi geliştikçe ithalata bağımlılık artıyor...
Petrol ve doğalgaz da dahil, ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı geçen yıl itibariyle yüzde 74’e dayandı...
İthalatın daraldığı 2012’de dahi ara malı ithalatı toplam ithalat içindeki payını artırdı. 2010’da bu oran yüzde 70.8...
2011’de 71.9’du...
AK Parti hükümeti son dönemde ara malı ithalatının önünü kesecek, yerli üretimi özendirecek bazı adımlar attı ama henüz göstergelere yansıyan bir sonuç yok! ...
Ya da otomobili ele alın...
Yerli otomobili tartıştığımız bugünlerde ithal otomobillerin oranı artıyor...
AB ile Gümrük Birliği’nden sonra ilk yıllarda bunun normal olduğu söyleniyordu. Sonra tablo giderek tersine çevrilecekti. Otomobili biz Avrupa’ya ihraç edecektik. Yerli üreticiler de daha kaliteli üreteceği için iç piyasayı da kaptırmayacaktık...
Şu ana kadar yaşananlar bu söylemi doğrulamadı...
***
Evet, Avrupa’ya bir hayli otomobil ihraç ediyoruz...
Evet, yerli üreticilerimiz çok daha kaliteli otomobiller yapıyor ama...
Geçen yıl Türkiye olarak ithal ettiğimiz otomobillere tam 6 milyar 392 milyon dolar ödedik...
Otomotiv Sanayicileri Derneği’nin verilerine göre, ithal otomobillerin toplama oranı da yüzde 74’e çıktı...
Bu oran 2010’da yüzde 69, 2011’de ise 70’ti. 2000’li yıllara girilirken ise yüzde 50’nin altında...
***
Ekonomi büyüdükçe, enerji faturamız da büyüyor...
Enerjide Rusya’ya, İran’a bağımlıyız. Bağımlılığımızı azaltma adına epey konuşuyoruz ama sağlıklı bir yol haritası yok. Alınan önlemler de henüz sonuca etki etmiyor...
İthal enerjiye bağımlılığımız her geçen yıl biraz daha artıyor. Talebin ithalatla karşılanma oranı 2010’da 71, 2011’de 72’ydi. Geçen yıl ithal enerjinin faturası ilk kez 60 milyar doları geçti...
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü’nün son yaptığı sunuma göre, enerjide dışa bağımlılık oranımız yüzde 74’e ulaştı...
Bu oranın petrolde yüzde 93, doğalgazda ise yüzde 98 olduğunu da ekleyelim...
***
Ara malları, otomobil, enerji ithalatı... Bu unsurların hepsi Türkiye’nin cari açığına katkıda bulunuyor...
Ama ‘suçlu’ onlar mı? Yoksa bu işi çözemeyen biz mi? Bülent Eczacıbaşı’nın dile getirdiği gibi ‘finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir’ demek ne kadar yanıltıcıysa...
Örneğin, ‘Enerji faturası olmasa cari açık biter’ demek...
Ya da cari açığı sadece enerjide dışa bağımlılığa bağlamak da o kadar yanıltıcı...
***
Bir düşünelim: Enerjide her dışa bağımlı ülke cari açık mı veriyor? Yoo...
Örneğin Güney Kore...
Dünya Bankası’nın verilerine göre enerji ihtiyacının yüzde 82’sini ithal ediyor...
Ama cari açık değil, cari fazla veriyor... Keza, Japonya...
Kullandığı enerjinin yüzde 80’i ithal... Dünya ihracat şampiyonu
Almanya’nın kullandığı enerjinin ise yüzde 61’i ithal...
O da cari fazla veriyor...
Cari fazla veren Belçika’nın ithal enerjiye bağımlılığı yüzde 74... İsviçre’nin ise yüzde 50’nin üstünde...
***
Türkiye’de cari açığın kapatılması için yeni yaklaşımlara ihtiyaç var...
Hiçbir şey yapılmadığını söylemek doğru olmaz...
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan...
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün...
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız...
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz...
Dört bir koldan uğraşıyor...
Ancak bunca gayrete rağmen ortada kalıcı sonuç yok...
***
Belki sorun da orada...
Her bakanlık konuyla ayrı ayrı ilgileniyor...
Her bakanlık ayrı strateji uyguluyor; kendince önemler almaya çalışıyor...
Oysa gerekli olan...
Kaynakları israf etmeyen...
Eşgüdüm içerisinde uyumlu bir şekilde yürütülen...
Bütünleşmiş tek bir strateji...
***
Cari açık, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geliyorsa...
Büyüme hızımızı kesiyor...
Dengemizi bozuyorsa...
Bu konuda atılacak adımlar öncelikli olmalı...
Bugüne dek yaşadıklarımız...
Bizzat Türkiye örneği...
Cari açık sorununu, kısa vadeli önlemlerle, teşvik ve kur politikalarıyla çözmenin mümkün olmadığını gösteriyor! Özel sektörün dış borcu arttıkça konut kredileri büyüyor. Türkiye borçla ve cari açıkla üretken olmayan, dış ticarete konu olmayan, bir anlamda ‘ölü yatırımları’ finanse ediyor. Bu kesinlikle çıkar yol değil! Reel ekonominin unutulduğu her yaklaşım bizi biraz önce altını
çizdiğimiz kısır döngüye mahkum bırakacak...
***
Peki ne yapılmalı? Açıkça söyleyelim...
Kanal İstanbul gibi iddialı, gösterişli altyapı yatırımları güzel ama...
Önceliğimiz büyük ölçekli sanayi ve teknoloji yatırımları olmalı...
Doğru, Türkiye’nin büyük projelere, mega projelere ihtiyacı var...
Ancak, bunlar nano teknoloji, ileri elektronik, genetik ve enformasyon teknolojilerinde olmalı...
Ve tabii enerjide...
***
Bu görevde hükümete ve ekonomi bürokrasisine çok iş düşüyor...
Ama tek sorumlu onlar mı? Büyük holdinglerimizin, sermaye gruplarımızın, işadamlarımızın hiç sorumluluğu yok mu? Şöyle bir sorgulayalım: Elde edilen birikimleri gayrimenkul ve inşaat projelerine aktarmak mı Türkiye’nin cari açıktan kurtulmasına destek olur? Yoksa yeni ve yüksek teknolojili sektörlere yatırmak mı? Bu konuda TOBB, TİM, TUSKON, TÜSİAD, MÜSİAD,
TÜMSİAD, TÜRKONFED gibi iş dünyasının kuruluşlarına da önemli bir görev düşüyor...
Hem hükümete hem de üyelerine yol göstermeliler...
Yoksa biz cari açığı daha çok konuşuruz...
‘BÜYÜME MODELİNİ DEĞİŞTİRMENİN TAM ZAMANI’
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Hem yerli hem yabancı yatırımcının Türkiye ekonomisine güveni arttı. Yetkin insanların işbaşında olduğu gereken tepkilerin
zamanında verildiği bilinci hepimizde yerleşti. Kendimize güven geldi. Bu güven varken, bizim büyüme modelini artık değiştirmemiz lazım! 2023’e yönelik olarak çok büyük hedefler koyduk.
Bu modelle bu hedeflere gidebilir miyiz? Ben düşünmüyorum...” dedi.