Artık Suriye'nin kaderi Türkiye'nin ellerinde!
Türkiye ve Rusya İdlib'in bir kan gölüne dönmesini şimdilik önlemiş gibi görünüyor. Geçtiğimiz hafta Suriye'deki iki hasım, Suriye rejimi güçleri ile muhalif güçler arasında bir tampon bölge oluşturulmasına yönelik anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Türkiye 15 Ekim’e kadar bütün radikal grupları ve ağır silahları tampon bölgeden çıkarmak zorunda kalacak. Peki bu anlaşma uygulanabilir mi?
Bu anlaşma nasıl yürüyecek ve anlaşma Türkiye'nin Suriye'deki rolü hakkında bize ne söylüyor?
Belirtildiği gibi, bu anlaşma temel olarak İdlib çevresinde Türkiye tarafından denetlenecek 15 ila 20 km'lik askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmasını öngörüyor. Bu doğrultuda Türkiye ve Rusya halk içine karışmış terör örgütü mensuplarını tespit edecekler ve sonrasında Türkiye, bu unsurların silahlarını bırakıp bölgeyi terk etmeleri için onları ikna etmeye çalışacak. Aslında anlaşma, Türkiye’nin terörist olarak nitelendirilen unsurları silahlarını bırakmaları ve bölgeyi terk etmeleri konusunda ikna etme yeteneğine sahip olduğunu düşünmesi bakımından ilginç. Açıkçası, Türkiye’nin böyle bir sorumluluk üstlenmesine biraz şaşırdım. Bir kere, örgütler terörist olarak sınıflandırılmayı kabul etmeyebilir. Öte yandan bu durum, Türkiye'nin terörist olarak tanımladığı hareketlerle oldukça etkili iletişim kurduğunu dolaylı yoldan itiraf etmesi anlamına gelir. Üstelik dikkatlice düşünüldüğünde, Türkiye'nin bu hareketleri silah bırakmaya ikna etme olasılığının düşük olduğu görülür. Bu da, Türklerin Ruslarla birlikte onlara karşı ortak hareket etme ihtimalini beraberinde getiriyor. Türkiye'nin isteği bu alanı Esad'ın kontrolü dışında tutarak, konuyu Suriye rejiminin kaderi ve YPG'nin geleceği ile ilgili daha geniş bir müzakere sürecine dahil etmek. Ancak bu hedefe ulaşmakta başarılı olup olmayacağı sorusu tartışmaya açıktır. Başlıca güçlerin Türkiye'nin tutumunu desteklemeye istekli olduklarını pek göremiyorum.
Bu Türkiye'yi çok kırılgan bir konumda bırakır. Ankara, “ılımlı muhalefet” olarak adlandırdığı güçler ile faaliyetlerini Türkiye'ye taşıyabilecek 'radikal unsurlara çok fazla baskı uygulanmaması' arasında bir denge arayışına girmişti. Şimdi bir tercih yapmak zorunda mı kalacak?
Eğer tercih yapmaktan kaçınırsa, ülke daha da sıkıntılı durumlarla karşılaşabilecektir. Türkiye zor bir tercihle karşı karşıya, ancak hiçbir şey yapmadan koşulların iyileşmesini beklemek en kötü karar olur. Türkiye, Suriye macerasına girerken hesaplarını, Suriye nüfusunun geniş bir kesimi tarafından desteklenen halk hareketlerinin, Esad rejimine son vermeyi başarabileceği üzerine bina etmişti. Bu amaçla, Türkiye muhalif güçleri seferber etmeye, asker eğitmeye çalıştı. Fakat rejim hayatta kalmayı başardı. Türkiye'nin güvendiği unsurlar Esad'a direnmeyi başaramadığı için, Türkiye de daha radikal unsurları desteklemeye yöneldi. Türkiye'nin ABD konusunda yaptığı hesaplar da tutmadı. ABD’nin Suriye’deki operasyonlarını engelleyebileceğini düşünüyordu. İncirlik hava üssünün kullanımına sınırlamalar getirdi. Ancak Amerikalılar, bir şekilde Suriye'ye müdahale etmenin yollarını buldular. Şimdi, ABD, Türk hükümetine göre çıkarları ülkemizinkine tamamen ters düşen YPG'yi destekliyor. Bu desteğin geçici olduğu iddia ediliyor ancak bunun ne kadar 'geçici' olacağı konusunda şüphelerim var. Türkiye, bir süredir Amerikalılara karşı sert bir çizgi izliyor. Amerikalılar ise bir yandan Türkiye ile işbirliği yapacaklarını söylerken, diğer taraftan da DEAŞ'a karşı savaşan en etkili güç olduğu gerekçesiyle YPG'yi silahlandırmayı sürdürüyor. Doğal olarak, DEAŞ ortadan kalktıktan sonra da YPG varlığını sürdürecek ve kendi hedeflerine ulaşmak için ABD'den bazı tavizler talep edecektir. YPG’nin istekleri bölgedeki diğer bazı güçlerin hedefleriyle de uyumlu olabilir. Mevcut durum, Türkiye'nin bölgedeki yanlış hesaplarının ve yönetim politikasının sonuçlarını yansıtıyor. Türkiye, çıkarlarının Suriye meselesine dahil olan tüm aktörlerle çatıştığı ve kendisine varlıksal tehdit arzeden zor bir konumun içine soktu.
Afganistan, Irak gibi bir ülkenin bölünmüş olduğu benzer çatışmalara baktığımızda bölgesel ülkeler için en tehlikeli zaman bunun bir kalkışmaya dönüştüğü zamandır. Bu tür bir çatışmanın Türkiye'ye yayılma riski var mı?
Terörist unsurların faaliyet gösterdiği sınır bölgeleri dışında böyle bir gelişmenin muhtemel olduğunu düşünmüyorum. Unutmayalım ki PKK, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye doğru geçiş yapıyor ve Kuzey Suriye’de faaliyet gösteriyor. Bu tip sıkıntıların devamı muhtemeldir. DEAŞ'a yeniden dönecek olursak; bu ilginç bir örgüt. Türkiye'nin farklı bölgelerinde bağlantıları olduğu görülüyor, ancak hangi yetenekleri olduğunu kestirmek çok zor. Yine de, Türk Devleti'nin iyi organize olduğu ve bu tür zorluklarla daha etkin başa çıkabilme yeteneklerine sahip olduğu kanısındayım. Bu nedenle, her ne kadar bazı gelişmelere göre durum kötüleşebilecek olsa da, komşu ülkelere benzer bir durum içine sürükleneceğimizi düşünmüyorum. Türk toplumu, teröristlerin oraya buraya bombalar yerleştirdiği zor dönemlerden geçti. Fakat Türkiye'nin şu an karşı karşıya kaldığı durum, dönem dönem terörist saldırılarla karşılaşan diğer güçlü devletlerden farklı değil.
Şimdilik hedef Suriye'nin bu cihatçı unsurlardan temizlemesi gibi görünüyor fakat bu savaşın bitmesi anlamına gelmiyor. Sonrasında ne olacak?
DEAŞ toprak temeli olmayan bir terörist hareket olarak hayatta kalacaktır ama muhtemelen kontrol altında tutulacaktır. Asıl sorun daha sonra Suriye'de ne yapılacağıdır. Görünüşe bakılırsa Ruslar ve İranlılar, hayatta kalmak için onlara bağımlı olan bir Esad rejimini ayakta tutmaya çalışacaklar; ABD ise buna karşı çıkıyor. Esad'ın kontrolündeki Suriye hükümeti, ülkenin tümünde yeniden denetim kurmaya kararlı görünüyor. Ancak ülkede Amerikan kuvvetlerinin varlık gösterdiği bölgeler var ve Suriye hükümetinin ABD ile boy ölçüşmesi zor görünüyor. Suriye'nin Rusya gibi müttefiklerinin, Amerikan varlığına meydan okumak isteyeceğini beklemem çünkü bölgede gerilimin tırmanması her iki tarafında da istemeyeceği bir gelişme olur. Uzun vadede, DEAŞ veya El Kaide yenilgiye uğrasa da uğramasa da, Suriye'ye şu andan farklı bir rejime dönüştürecek bir plan üzerinde uluslararası bir anlaşmaya varılması gerekiyor. Çözümün uluslararası bir anlaşmayı gerektirmesi gerçeği işleri zorlaştırıyor. Bir anlaşmaya varılsa bile, tarafların buna sadık kalmasını sağlamak önemli bir başka sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bu istikrarsız sürecin bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz ancak müzakere yoluyla varılabilecek bir çözüm dışında hiçbir çıkış yolu olmadığını da görmek lazım.