Artık Suriyeli mülteciler konusunda devreye girilmeli
Gaziantep’te Suriyeli görmek zaten garip değildi. Eskiden Gaziantep’te Suriye taksilerine rastlamak normaldi. Halepli işadamları dünyaya Türk Hava Yolları vasıtasıyla açılmak için, Gaziantep Havaalanı’nı kullanırlardı. Şimdilerde ise Gaziantep’teki fabrikalarda Suriyeli işçilere rastlamak normal olmaya başladı. Dün Suriyeli işadamları Gaziantep’e gidip gelirlerdi. Bugün ise Suriyeli işçiler Gaziantep fabrikalarında çalışıyor ve Gaziantep’te yaşıyorlar. Ben bunun Suriyeli mülteci meselesinde, bir yeni aşama olduğunu düşünüyorum. Suriye’de iç savaşa dönüşen çatışma nedeniyle, ülkemize sığınan, Suriyeli mülteciler meselesi, artık insani bir hadise olmaktan çıkıyor ve de bir bölgesel kalkınma konusuna doğru dönüşüyor. Suriyeli sığınmacıların misafirlikleri uzadıkça mesele nitelik değiştiriyor. Peki, biz bu değişmekte olan hadise karşısında hazırlıklı mıyız? Bana hiç de öyle gelmiyor. Hazırlık yapmaya başlamalı mıyız? Hem de hemen. Artık Suriyeli mültecileri bir nevi otel müşterisi gibi görmekten vazgeçerek, günlük hayatımıza nasıl entegre edeceğimiz üzerinde düşünmeye başlamalıyız. Bu haliyle, Suriyeli sığınmacılar konusu sürdürülebilir bir hadise olarak görünmüyor. Gelin bir derdimi anlatayım.
Şimdiye kadar, Gaziantep fabrikalarında tek tük Suriyeli işçilere rastlamak mümkündü. İşverenler durumdan memnun gözüküyordu. “Peki, nasıl anlaşıyorsunuz?” diye sorarsanız, “Biz” diyorlar, “Bir şey yapmıyoruz. Onlar zaten Türkçe konuşmayı öğrenmiş oluyorlar. Gelip çalışmak istiyorlar.” “Problem?” diye sorarsanız, “Problem” diyorlar, “Türkiye’de çalışma izni almak son derece zor.” Türkiye’nin bir göçmen politikası olmadığı için, politika çerçevesi, ülkede çalışmak isteyen yabancılara asla sıcak bakmıyor. Ama bakın, bugün Türkiye’de artık Türkçe konuşmayı kendi kendine öğrenmiş Suriyeli işçiler var. Ve artık çalışmak zorundalar. Çünkü paraları yok ve ailelerinin kazanacakları paraya ihtiyacı var. Oturma ve çalışma izni almaya başaran Suriyeli sığınmacıların sayısı henüz birkaç bini aşmıyor. Ancak birkaç yüz bine doğru artacağı kesin gibi duruyor. Şimdilerde Gaziantep civarında kayıtlı yaklaşık 600 bin civarında Suriyeli mülteci bulunuyor. Buna ek olarak, bir 150 bin civarında da kayıtsız sığınmacı olabileceğinden bahsediliyor. Ediyor yaklaşık 750 bin kişi. Böyle bakarsanız, Ankara’nın Çankaya ilçesi büyüklüğünde bir Suriyeli mülteci nüfusu var Türkiye sınırları içinde. Halep harap oldukça, Türkiye’deki sığınmacı sayısı da artıyor. 2014 yılı için, bilenler, sırada, yaklaşık bir 300 bin mültecinin daha olduğunu söylüyorlar. Bu yıl mülteci sayısının 1 milyonu aşması bekleniyor.
Sığınmacılar özellikle Suriye ile sınır bölgemizde ikamet ediyorlar. İstanbul’a kadar gelenler var. Artık Taksim meydanında Türk dilenci göremiyorsunuz, Suriyeli dilenci görüyorsunuz. Ama öyle anlaşılıyor ki, Suriyeli sığınmacı problemi mesela bir Afgan sığınmacı problemi gibi değil. Afganlar, Türkiye’yi üçüncü bir ülkeye gitmek için bir transit ülke olarak kullanıyorlardı. Suriyeli sığınmacılar ise Türkiye’yi bir transit ülke olarak kullanmıyorlar. Burada kendi ülkelerindeki çatışmaların bitmesini bekliyorlar. Ama işe bakın ki, çatışmalar bitmiyor. Kısa vadede bitecek gibi de görünmüyor. Bugün neresinden bakarsanız bakın en az 10 yıl daha sürecek bir çatışma ortamından bahsediyoruz. Biz Türkiye’de böyle bir mülteci problemi ile bundan önce hiç karşılaşmadık. Mesela bir Ürdün kadar böyle bir orta vadeli mülteci problemi ile nasıl uğraşacağımızı doğrusu tam olarak bilmiyoruz. Ama şimdi öğrenmemiz gerekiyor. Mülteci sorununun bir yeni bölgesel dengesizlik kaynağına dönüşmemesi için şimdiden konuya bir başka gözlükle bakmamız gerekiyor.
Nasıl? Bugüne kadar Suriyeli sığınmacılar sorununa hep geçici ve çabucak bitecek bir misafirlik meselesiymiş gibi yaklaştık. Ülkelerindeki çatışmadan kaçıp, hayatlarını kurtarmak için, Türkiye’ye sığınanlara kucak açtık. Onların, eski deyimle, iaşe ve ibadesini sağlamak için elimizden geleni yaptık. Barınacakları kampları hazırladık. Kamplara elektrik, su sağladık. Yemek sağladık. Ama süre uzadıkça meselenin niteliği değişmeye başladı. Süre uzadıkça, onların kaynakları azalmaya başladı. Yerleşmekten başka çareleri kalmadı. Yerleşme kararı ile ihtiyaçlar da artmaya başladı. Aileden birinin çalışmaya başlaması gerekti. Sayıları birkaç yüz bini bulan çocukların okula gitmesi bir ihtiyaç olarak kendini göstermeye başladı. Sağlık için gereken kontrollerin bir kerelik olması değil, sürekli bakımı da içeren bir biçimde yapılması ihtiyacı ortaya çıkmaya başladı. Mesele nitelik değiştirmeye başladı.
Şimdi Suriyeli mültecilerin nerede nasıl çalışmaları gerektiği üzerine daha ciddi bir biçimde düşünmemiz gerekiyor. Nitelik değiştirerek daha kalıcı bir meseleye dönüşen Suriyeli mülteciler konusunda, Türkiye’nin artık bir politika geliştirmesi gerekiyor. İnsani açıdan onlara “git” diyemeyeceğimize göre, nasıl kalacakları, hayatlarını nasıl idame ettirecekleri, hangi işlerde çalışacakları, ne tür mesleki eğitim kurslarına ihtiyaç duydukları üzerinde düşünmeye başlamamız gerekiyor. Suriyeli mülteciler konusuna artık bir insani yardım konusu olarak değil, bir bölgesel kalkınma meselesi olarak bakmaya başlamamız gerekiyor.
Meselenin tek başına bir Afet ve Acil Durum (AFAD) Yönetimi başkanlığı meselesi olmaktan çıktığını artık görüp, konuyu Kalkınma Bakanlığı’na devretmemizde fayda var. Ben söylemiş olayım.