Arnavutluk'ta yatırım ya da oyun ve oyuncu

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Kurum ve kuruluşların "tanıtım amaçlı" düzenledikleri gezilerde medya mensupları genellikle yatırım tutarları, faaliyet sonuçları, rakiplerle olan karşılaştırmalar, gelişme hızları, kamu yetkililerin yarattığı olanak ve kısıtlar vb. konular üzerine odaklanıyor.

Günlük haber akışı içinde okuyucu ilgi menziline yönelik haber ve yorumlara öncelik verilmesi doğal bir tutum.

Bizim ilgi menzilimizde ise "sonuçlar" üzerine odaklanma yerine "süreçlerdeki gelişmeyi" izleme var.

Bir kuruluşun "sınır ötesi yatırımlarını" analiz ederken; dünya genelindeki "oyunun özelliklerini" gözlemezsek, oyuncunun "rolünü" doğru mu, yanlış mı oynadığını değerlendiremeyiz.

Çalık Grubu'nun Arnavutluk yatırımlarının "değerini ve anlamını" kavrayabilmemiz için dünya genelinde "oyunun kurallarının" ne olduğuna kısaca bakmalıyız.

Oyunun kuralları

Özenle bakılması gereken ilk nokta, dünya genelinde "üretimdeki homojenleşme olgusu" olmalı.

Çok değil 50 yıl önce, rekabet gücü yaratan önemli etken, ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri idi.

Rekabette "karşılaştırmalı üstünlüğü" ülkelerin kendine özgü fiziksel kaynakları belirliyordu.

Oysa bugün "ulaşabilirlik ve erişebilirlik" olanakları alabildiğine genişliyor. Bu genişleme, bütün ülkeleri, toplulukları ve toplumları kaynaklara görece daha az bağımlı kılıyor. "Üretimin mekandan bağımsızlaşma süreci" üretim homojenliğini ileri boyutlara taşıyor.

Fiziksel anlamda üretimin yaygınlaşması ayın zamanda "kültürel arka plan bağımlılıklarını" da azaltıyor.

Teknolojinin yarattığı "kalite homojenliği", ister istemez mal ve hizmetlerin satışında "marka ve imaj" unsurunu öne çıkarıyor.

Bir ülkenin "sürdürülebilir gelişme" yaratması için girişimcilerinin " geniş pazarlara" erişebilmeleri gerekiyor. Geniş pazarlar da tek başına yeterli olmuyor; "ülkenin merkezi konumunu" artırmadan "dışa açık" ve "dünyaya açık" gelişmeler yaratılamıyor. "Yetişkin işgücü arzındaki" yeterlik gelişmeleri besleyen önemli kaynak haline geliyor. "Yüksek yenilikçi işgücünün" varlığını "ileri düzeyde gelişmiş altyapılarla" besleyen ülkeler rekabette rakiplerinin bir adım önüne geçebiliyor. Bütün bu temel yapılanmaların mutlaka "yüksek düzeydeki hukuki güvence" ile beslenmesi gerekiyor. "Güçlü bir orta sınıf" yaratabilen ülkelerde girişimciler "pazarımız dünyadır" şiarı ile ortaya çıkabiliyor;"uluslararası oyuncular" arasında hak ettikleri yeri alabiliyor.

Oyunun özelliklerini fark eden girişimciler sınır ötesinde uzun soluklu gelişmeyi güven altına alabiliyor.

Oyuncunun stratejisi

Sınır ötesinde yatırımlarda "faaliyet sonuçları" kadar, onun da ötesinde "faaliyetleri besleyen felsefeyi" kavrayabilmemiz önemli.

İşin sahibi olan Ahmet Çalık çok konuşkan biri değil. En azından benim ilgi menzilimdeki soruları "…ayaküstü" yanıtlamaktan kaçınıyor.

Berat Albayrak, bir profesyonel olarak sözcükleri ince eleyip sık dokuyarak, denenmiş alanların çeperlerini aşmayan anlatımla kendini ifade ediyor.

Yine de "yanılabilme özgürlüğünü" kullanarak, iki yöneticiden edindiğim izlenimleri paylaşmak istiyorum.

Çalık Grubu'nun kökeninde tekstil ve inşaat gibi iki olgunluk dönemi ürünleri var. Bugün ise, iki eğilim dikkat çekiyor: Birincisi, olgunluk dönemi alanlardan, yatırımların hızlı gelişen "hizmet alanlarına" kaydırılması :İletişim-medya, bankacılık ve enerji gibi. İkincisi, sınır ötesi yatırımların "hayati coğrafya" ile sınırlı tutulması. Güneydoğu Avrupa, özellikle Balkan ülkeleri, Merkezi-Asya ve Kafkas ülkeleri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika-odaklı bir yatırım stratejisi benimsenmiş.

Bir başka stratejisi daha var: Kültürel arka planı yaratan "yerel değerlerden" yola çıkarak "marka yaratma."

Stratejiler "…elinizin menzilindeki kaynakları etkin ve verimli değerlendiremiyorsanız; daha uzaktaki kaynakları değerlendiremezsiniz" temel ilkesine uygun.

Görebildiğim kadarıyla oyuncu, dünya genelindeki oyunun niteliğini fark etmiş. Oyunu, ırmağın akışına ters yönde değil, akış yönüne göre kurgulamış.

Kuruluşun "ortak değerlerinin" bir "ortak iradeye" dönüşüp dönüşmediğini de bu kadar kısa gözlemle kavramak mümkün değil. Kuruluşun sorunlarına, "demokratik sabırla" ne denli "açık tartışmalar" yaparak yanıt aradığını bilemiyorum. Ama bir şeyi açık yürekle paylaşmalıyım: Özgür tartışma ortamında, kurumun stratejisini sürekli sorgulayabilenler uzun soluklu gelişme yaratabiliyor. Tersine, "…suskunluğu istikrar" olarak algılayanlar, padişah iradesi gibi buyurmayı, tek tip düşünceyi önemseyenler bir yerde tökezliyor. Bizim dostça temennimiz, özgür tartışmalarla yaratılan ortak değerlerde kuruluşun ortak aklından yararlanılması yönünde. İyi başlangıç, ancak böyle bir yolla uzun soluklu bir gelişmeye dönüşebilir; gelecek ancak böylesi bir tutumla güven altına alınabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar