Arjantin iyi bir örnek mi?
Uzunca bir süredir, Meclis kürsüsü de dahil olmak üzere, Arjantin’in enflasyonu düşürmedeki başarısı övülüyor ve ultra liberal politikaların Türkiye için de bir çözüm olacağı savunuluyor. Ben de bu haftaki yazımı bu konuya ayırdım. Arjantin Türkiye için iyi bir örnek mi?
Javier Milei yönetimi Aralık 2023’teki göreve başlamasından bu yana gerçek anlamda bir enkaz devraldığı Arjantin ekonomisinde kapsamlı bir dönüşüm gerçekleştiriyor. Bu dönüşümün odağında ise mali disiplin (kemer sıkma), deregülasyon ve parasal reform yer alıyor.
Milei’nin öncelikli hedeflerinden biri, görevine başlamadan önce yıllık %200’ü aşan yüksek enflasyonu dizginlemek oldu. Enflasyon hala çok yüksek: ilk 11 ayın kümülatif enflasyonu tam %112. Bununla beraber sert bir düşüş eğilimi görüyoruz. En azından aylık bazda %25’lik artışlar yerini %2 seviyelerinde artışlara bıraktı. Buna paralel olarak da ülkenin risk primi önemli ölçüde azaldı.
Peki enflasyondaki bu başarı nasıl geldi? İlk önce kamu disiplininden bahsetmek gerekiyor. Arjantin’de çok yüksek bir bütçe açığı vardı ve önceki yönetimler bu bütçe açıklarını, çok basitçe ifade edecek olursak, para basarak kapatıyordu.
Milei yönetimi 13 bakanlığı kapatıp 30 bin kamu çalışanını işten çıkardı. Pek çok altyapı projesinin rafa kalkmasının yanı sıra emekli maaşlarına da çok düşük oranda zam yapıldı. Sonuç olarak, kamu harcamaları yüzde 30 azaldı ve Arjantin 2012’den bu yana ilk kez bütçe fazlasına ulaştı.
Türkiye’de yapılabilir mi?
Arjantin’in izlediği maliye politikası Türkiye için de düşünülebilir mi? Hem evet hem hayır! Geçen hafta da yazdım: 2024 yılı bütçe açığımız 2.1 trilyon TL ve bu miktar bütçe açığımızın yüzde 5’ine yaklaşıyor. Bu açığın sorumlusunun tek başına deprem harcamaları olduğunu da iddia edemeyiz. Bu kadar yüksek bir bütçe açığının olduğu ekonomide enflasyonla mücadele ediyorum demek anlamlı olmaz. O yüzden de Türkiye’de izlenen maliye politikasının enflasyonu düşürmeye yardımcı olduğunu söyleyemeyiz.
Öte yandan, mali disiplini de bakanlıkları kapatıp kamu personelini işten çıkararak sağlayamayız. Mevcut durumda Türkiye’de kamu personeli sayısı ve personel harcamalarının bütçe içindeki payı dünya ortalamasının oldukça altında kalıyor. Bizdeki temel problem, son dönemde kamu personeli sayısındaki hızlı artışa rağmen kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyetin azalması.
Özellikle eğitim, sağlık ve adalet alanlarında haklı bir şikayet var. Son dönemde hepimizi isyan ettiren olaylara baktığımızda problemin temelinde devletin eğitim ya da sağlık gibi sosyal sektörleri hiçbir denetim mekanizmasını işletmeden özel sektöre devretmesi yatıyor. Dolayısıyla bizim durumumuz Arjantin’den farklı. Odaklanmamız gereken ilk şey kamu hizmetlerinde verimliliği ve memnuniyeti sağlamak. Eğer bunu sağlarsak dolaylı yoldan hane halkı refahına da katkımız olur zira kamunun sunduğu eğitim ve sağlık gibi hizmetlerden memnun olmayıp özel sektörün sunduğu hizmet kanallarına yönelen (özel okul ve hastane gibi) çok sayıda orta ve üst orta gelirli vatandaşımız var.
Maliye politikası tarafında ilk yapmamız gereken vergi harcamalarını kısmak. Bunu kurumsal bir tabana oturtmak için de devlete “etki analizi” kültürünü yerleştirmemiz gerekiyor. Örneğin vergi muafiyeti ve istisnalarının ekonomik ve toplumsal etkilerini ölçmediğimiz için her sene aynı muafiyet ve istisnaları vermeye devam ediyoruz.
Kur politikası
Milei yönetiminin sermaye kontrolleri dahil uyguladığı politikalar pesoya değer kazandırdı ve enflasyonu düşürmekte de yardımcı oldu. Bizim çıkmazımız Arjantin için de geçerli: enflasyonla mücadelede paranızın değerli olması önemli ama yapısal adımlarla desteklenmediği ve doğru çıkış stratejisi oluşturulamadığı zaman kriz koşulları oluşuyor.
Orta uzun dönemde Milei’nin ekonomik vizyonunun merkezinde ise ABD dolarını yasal para birimi olarak benimsemek yer alıyor. Mevcut durumda, yüksek enflasyondan dolayı adı konulmamış bir dolarizasyon hali hazırda var.
Yeni yönetimi bunu kurumsal bir tabana oturtmak istiyor. Bu tür bir yaklaşımı geçmişte para kurulu (currency board) gibi farklı versiyonlarıyla Arjantin dahil birçok ekonomi denedi ve sonuç alamadı. Üstelik dış ekonomik şoklarla mücadele etmek için en etkili politika araçlarından birinden “ben kendi politika kabiliyetime güvenmiyorum” diyerek de vazgeçiyorsunuz. Böyle bir sisteme geçiş maliyetlerinden (yeterli dolar rezervinin biriktirilmesi gibi) bahsetmiyorum bile. Tam dolarizasyonun ekonomideki eşitsizliği körükleyebileceğini ve savunmasız nüfus gruplarına destek sağlama kapasitesini sınırlandıracağını da geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz.
Son olarak, enflasyonda kalıcı bir başarı sağlanırsa zaten dolarizasyona geçiş ihtiyacı da kalmayacağı için ben bu tartışmayı da çok önemli bulmuyorum.Türkiye, Milei yönetiminin kur yaklaşımını benimsemeli mi? Türkiye bu tür radikal bir öneriyi tartışmaya açacak kadar çaresiz bir durumda değil. Eleştirmekle beraber iyi kötü işleyen bir para politikası çerçevemiz var ve önümüzdeki dönem artmasını beklediğimiz dış ekonomik şoklara karşı da para politikasını bırakmayı değil daha etkili kullanmanın yollarını aramalıyız.
Yapısal reformlar ve toplumsal maliyetler
Milei yönetimi, ekonomide devlet müdahalesini azaltmak için agresif bir reform ajandası oluşturdu. Bu reform paketi içinde emek piyasasının serbestleştirilerek işletmelerin işçileri işe alma ve çıkarmaların kolaylaşması; kira kontrollerinin ortadan kaldırılması; sağlık ve eğitim gibi sosyal sektörler de dahil olmak üzere yoğun bir özelleştirme gündemi var. Türkiye bu reform adımlarını daha uzun bir vadede denedi.
Bu adımların bazıları başarılı olsa da sosyal devleti işlevsizleştiren politikaların toplumsal maliyetlerini artan bir şekilde ödemeye devam ediyoruz. Unutmayalım ki reformlar, önemli sosyoekonomik sonuçlardan yoksun değildir. Milei’nin göreve başlamasından sonraki ilk altı ayda yoksulluk oranları ciddi oranda yükseldi. Hali hazırda her 10 çocuktan 7’si açlıkla mücadele ediyor. Enflasyonun düşmesiyle yoksulluk oranında bir azalma görsek de elektrik ve su giderlerindeki sübvansiyonların azaltılması hane halkları üzerindeki baskıyı daha da artırmış durumda.
Özetle, iki mekanizma ters yönde işliyor: Enflasyondaki iyileşme yoksulluğu azaltırken, enflasyonu düşürmek için sosyal devlet olmanın gerekliliklerinden verilen ödünler de hayatı zorlaştırıyor. Oysa, toplumsal maliyeti dar gelirli vatandaşların üzerine yüklemeden de enflasyonu düşürmek mümkün. Arjantin’de de mümkün, Türkiye’de de mümkün.
Özetle, Arjantin’in bir başarı hikayesi olduğunu söylemek için erken. Etkili bir iletişim stratejisiyle acımasız bir istikrar programı izleniyor. Dolayısıyla Arjantin’in Türkiye için yeni bir referans olacağını söylemek de zor.