Arı ölümlerinden çıkarmamız gereken bir ders var: Doğaya müdahale etmeme

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

Geçen hafta basına yansıyan haberler arı ölümlerinin sürmekte olduğunu gösterdi. Hatırlayacak olursanız, geçen sene bu konuya yine değinmiş ve öneminden bahsetmiştim. Aradan geçen zaman içerisinde, koloni kollaps hastalığı (colony collaps disorder, CCD) olarak adlandırılan bu durumun nedenlerine ilişkin kesin bir veri ortaya konulamadı. Bu durumda iş başa düşecek ve konuyu sizin için doğrudan araştıracağım. Ne var ki, durumun tanımlamasını yapmak ve ana çıkarımlara gitmek için bu satırları kaleme alıyorum.

CCD bir kovanı oluşturan arıların birden ortadan kaybolması olarak tanımlanmakta. Tarihsel açıdan baktığımızda, bu durum aslında yeni bir olgu değil, 1896'dan beri bildirilmiş CCD örnekleri bulunmakta. Ancak son yıllarda ortaya çıkan CCD örnekleri daha derin ve belirgin bir tablo çizmekte. Arıların neden bu kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulayalım. Doğadaki meyve veren bitkilerin tozlaşması (döllenmesi) büyük ölçüde arılar sayesinde gerçekleşmekte. Çiçekten çiçeğe konan arılar, bacaklarındaki tüylere yapışan çiçek tozlarını bir diğerine taşımakta, böylelikle meyvenin oluşabilmesi için şart olan gen transferini sağlamakta. Bunun gerçekleşememesi durumunda ise, meyve üretimi ortadan kalkacağından ekolojik sistem kırılmakta. Albert Einstein'ın varsayımına göre, arıların ortadan kalkması durumunda dünya adlı gezegende insanoğlunun varlığı ancak üç yıl sürebilecek, insan soyu tamamen ortadan kalkacak. ışte bu saptama CCD'yi gündemimizin ana maddesi yapmakta.

CCD'nin nedenleri arasında tamamen spekülatif olan birkaç gerekçe ileri sürülmekte. Bunlardan birincisi dünya üzerindeki elektromanyetik kirlenme. Arılar (ve göçmen kuşlar) yön duygularını dünyanın elektromanyetik eksenine bağlı olarak sürdürmekteler. Elektromanyetik alanın nasıl algılandığı ve işlendiği konusunda pek fazla bir şey bilinmemekte. Ne var ki, GSM (cep telefonları) şebekeleri başta olmak üzere, telsiz enerji transferini sağlayan bütün yöntemler, elektromanyetik alanda değişikliklere neden olmakta. ışte bu nedenle CCD'nin bir açıklaması olarak elektromanyetik dalgalar kabul edilmekte. Ne var ki, yüzyıl önce de CCD olduğunu hatırlayacak olursak, bu açıklama yeterli görünmemekte.

CCD'nin ikinci açıklaması olarak genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) dayanan tarım ileri sürülmekte. Örneğin GDO'ya dayanan tarımda sık kullanılan yöntemlerden biri, Bacillus şuringiensis adlı bir bakterinin zehrini (Bt toksini) bitkinin genine yerleştirmek olarak bilinmekte. Bt toksinini genetik yapısında taşıyan bitki, doğal zararlıları için ölümcül bir etkiye sahip olmakta, bu bitkinin yapraklarından yiyen zararlının bağırsak hücreleri patlamakta ve ölmekte. Ne var ki bu durumun arılar için de geçerli olup olmadığı bilinmemekte. Nitekim CCD'nin sık görüldüğü yerler ve GDO'ya dayalı tarım arasında bir ilişki gösterilemediğinden, bu açıklama da desteksiz kalmakta.

CCD'nin üçüncü bir olası nedeni ise, arı besiciliğinde kullanılan yapay petekler. Bu durumda araştırılması gereken, CCD'nin sadece arı besiciliğinin mi bir sorunu olduğu, yoksa doğadaki oğulları da kapsayıp kapsamadığı olacaktır. Milyonlarca yıldır kendi peteğini yapan arılara mumdan yapılmış sentetik petekler sunulmasının hangi hastalıklı zihniyetin eseri olduğunu anlayamasam da, arıların kandırılmaya ve sadece bal yapmaya zorlanmalarının kovanlarını terk etmeleri için yeterli bir gerekçe olabileceğini çok iyi anlayabiliyorum.

şimdi gelelim meselenin felsefi açıdan irdelenmesine. ınsanoğlu var oluşundan bu yana doğayı bir şekilde kontrolü altına almaya çalışmakta. Nehirler üzerine yaptığımız barajlardan tutun, ormanların talan edilmesine kadar pek çok şey doğanın kontrol altına alınması amacının örneklerini oluşturmakta. Ne var ki bu verdiğim iki örnek bile aslında doğanın yapısında sadece küçük değişiklikler meydana getirmekte, dolayısıyla mikro düzeyde etkilere neden olmakta. Bugünlerde yaşadığımız "kabaktan karpuz" sorunu bile (açgözlülüğün sonucudur), küçük bir örnek oluşturmakta. Buna karşılık genetik müdahale, ne kadar küçük görünürse görünsün, aslında makro bir etki yaratmakta, çünkü sistemi tamamen kırabilecek kadar büyük bir müdahale anlamını taşımakta. Sistemin kırılması demek, başta insan olmak üzere, pek çok soyun da ortadan kalkacağını ifade etmekte. CCD işte bu nedenle ciddiyetle araştırılması gereken bir durum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar