Arazi tahribatına son vermeden iklim krizini önleyemeyiz

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu’na göre arazileri kullanış şeklimiz, hem iklim değişikliğinin ana etkenlerinden birini teşkil ediyor; hem de insan ve doğanın bağlı olduğu karasal sistemler üzerinde sürdürülemez bir yük oluşturuyor.

IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu, 52 ülkeden 103 önde gelen iklim bilimci tarafından hazırlandı ve iklim değişikliği, arazi, arazi kullanımı ve tarım ilişkisi hakkında bugüne kadar hazırlanmış en geniş kapsamlı rapor özelliği taşıyor.

Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme, arazi bozunumu, gıda güvenliği, sürdürülebilir arazi kullanımı ve sera gazı emisyonlarının karasal sistemler üzerindeki etkisi gibi detaylı konuları küresel ve bölgesel ölçekte inceliyor.

Rapor iklim değişikliğinin artan kuraklık, biyoçeşitlilik kaybı ve gıda güvensizliği gibi etkileri ile araziler üzerindeki baskıyı daha da artırdığı konusunda uyarılarda bulunuyor.

IPCC raporunun, hali hazırdaki arazileri kullanış şeklimizin küresel ısınmanın nedenleri arasında yer aldığını ve aynı zamanda karasal alanların insan ve doğaya sağladığı desteği küçümsediğimizi gözler önüne serdiğini ifade eden WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) İklim Değişikliği Başdanışmanı Dr. Stephen Cornelius, şu yorumları yapıyor: “Arazileri kullanış şeklimiz konusunda acil bir dönüşüme ihtiyacımız olduğunu artık görmemiz gerekiyor. Doğal ekosistemleri korumak ve restore etmek ve sürdürülebilir gıda üretimi ve tüketimine geçiş olmalı. İklim krizi ile mücadele konusunda esas olan, arazi kullanımı konusunda doğru kararları alabilmektir. Paris Anlaşmasının 1.5°C hedefini tutturmak istiyorsak, sürdürülebilir karasal alan yönetime geçişin fosil yakıt emisyonlarının hızlı ve kesin bir şekilde azaltılması ile desteklenmesi gerekli.”

Gıda güvenliği tehlike altında

Ormansızlaştırma, turbalıkların ve diğer doğal ekosistemlerin yok edilmesi bir yandan karbon emisyonlarına neden olurken aynı zamanda bugüne dek görülmemiş boyutta biyolojik çeşitlilik kaybına ve arazi bozunumuna yol açıyor. Gıda sektörü, tek başına, tropik ormanlar üzerindeki baskısı başta olmak üzere, dünya genelinde ormansızlaşmanın yüzde 75’inden sorumlu. Gıda üretimi, savan ve otlakların yok edilmesinin de en önde gelen nedenleri arasında yer alıyor.İnsanlar, küresel boyutta buzul olmayan karasal yüzeyin yaklaşık yüzde 72’sini kullanıyor. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 23'ü, başta ormansızlaştırma, tarım alanı açmak için habitat dönüşümü ve hayvancılık gibi faaliyetler nedeni ile arazi kullanımı esnasında oluşuyor.

İklim değişikliği, şimdiden, artan sıcaklıklar, yağış düzenlerinin değişmesi ve aşırı hava olaylarındaki artışlar yüzünden gıda güvenliğinin dört ana ayağı olan, uygunluk, erişim, kullanım ve istikrarı doğrudan etkiliyor.

“Harekete geçmek konusunda geç kalmamız, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerini hızla artıracaktır. En büyük risk altındakiler de dünyanın en yoksul kesimleri” diyen Cornelius, “İklim değişikliği konusunda atılacak erken adımlar, sürdürülebilir kalkınma ve diğer toplumsal getirilerinin yanı sıra arazi kullanımı üzerindeki tehditlerle mücadele konusunda çok boyutlu yarar sağlama potansiyeline sahip” uyarısında bulunuyor.

İklim değişikliğine yönelik önlemlerin temeli doğa kaynaklı olmalı

Rapor, arazi kullanımı tercihlerimizde belirleyici olan etkenlere de dikkat çekiyor. Gıda güvenliği ve doğal hayatı desteklemenin yanı sıra iklim açısından güvenli bir geleceği güvence altına alabilmek için sürdürülebilir arazi yönetimi araçları için bütüncül bir yaklaşım öngören WWF, bu noktada iklim değişikliğine yönelik önlemlerin temelinin doğaya dayandırılması gerektiğini savunuyor.

Raporda; iklim, insan ve doğanın özünde birbirleriyle bağlantılı olduğu bilimsel verilerle ortaya konuyor. Bu nedenle, iklim değişikliğinin etkilerini hafifl etmek ile doğa kaybının önüne geçmek için birlikte hareket edilirken, iklim uyumu ve gıda güvenliği konularının da bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor.

Arazi kullanımına yönelik azaltım seçenekleri, ülkelerin Paris Anlaşması çerçevesinde Birleşmiş Milletler’e sunmuş oldukları toplam azaltım seçeneklerinin yüzde 25’ini teşkil ediyor. Söz konusu seçeneklerin başında yüksek karbon depolama kapasitesine sahip turbalık, sulak alan, çayır ve meralar ve ormanlar gibi ekosistemlerin korunması geliyor.

WWF’in İklim ve Enerji Küresel Politika Direktörü Fernanda Carvalho, “Ülkelerimiz, 2020'ye kadar Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmek için, fosil yakıt emisyonlarının azaltılması başta olmak üzere, doğa koruma temelli iklim çözümlerinden sonuna kadar yararlanmalı. Eylül ayında gerçekleşecek İklim Zirvesi, bu konudaki adımlarımızı duyurmak için ilk fırsatımız olabilir” diyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar