Araştırma, veri, bilgi...

Şefik ERGÖNÜL
Şefik ERGÖNÜL İHRACAT SOHBETLERİ [email protected]

İhracatın düşüşünün, her kesimi rahatsız edici boyutlara varması yine, ihracatın arttırılması ile ilgili bir dolu yorumun piyasaya sürülmesine neden oldu. Makro ölçekte olan öneriler önde gidiyor. Onlara karşı çıkmıyoruz amma işletme ölçeğinde yapılması gerekenler biraz ihmal ediliyor. Gerçi bu ölçekte yapılması gerekenler sadece bu azalma karşısında yapılması gerekenler değil amma böylesi zamanlarda daha da önem kazanıyor.

Yeni pazarlara öne çıkarılıyor. Uçak krizi sonrası Rusya pazarında yaşananlar ve çevremizdeki savaşların ihracatımız üzerindeki etkileri konuşuluyor. Bu nedenlerle daralan dış pazarlarımızı, yeni pazarlara açılmak veya mevcudiyetimizin küçük olduğu ihracat pazarlarımızı büyüterek sorunu çözmek gibi gibi görüşler ağırlık kazanıyor.

Türkiye’nin ihracat yapmadığı ülke kaldı mı bilmiyorum. Sanırım, Türk ürünleri ile tanışmayan ülke yoktur. Amma az amma çok hemen hemen her ülkeye ihracatımız var. Bunun nedeni de işletmelerimizin, ihracat yapmak konusunda gösterdikleri azim. Buna şapka çıkartıyoruz da kendi bindiği dalı kesen işletmelerimize akıl erdiremiyoruz. “Bu da nereden çıktı şimdi” diye sorarsanız, 13 Ağustos 2013 tarihinde yayınlanmış olan “Yazdık, Cevap yok, Sil” başlıklı sohbetimize atıfta bulunmak isterim.

O sohbette, bir dostumuza gelen e-posta mesajının yarattığı şaşkınlığı anlatmıştık. O mesaj “Geçen sene bize göndermiş olduğunuz iletiye cevap vermemiştik çünkü sizden o ileti geldiğinde biz satın alma anlaşmalarımızı tamamlamıştık. Ancak o iletiniz ilgimizi çektiği için, bu seneki satın alma çalışmalarımızda sizinle de görüşmelerde bulunmak ve güncel tekliflerinizi almak isteriz” ifadesini taşıyordu.

Arkadaşlarımız şaşkındı zira, bir yıl önce yaptıkları pazarlama çalışmaları çerçevesinde gönderilen iletileri “Cevap gelmediği için” silip atmışlardı. Bu nedenle de kime ne yazdıkları konusunda mevcut veri olmadığı için, talep gönderen bu firmaya ne cevap verileceği konusunda yapılabileceklerini bilemiyorlardı. Kuşkusuz, yuvarlak ifadelerle olayı ele almak mümkün olsa da arşiv verilerine yaslanan bilgilerle iletişimi sürdürmenin gücü farklı olacaktı.

İçerisinde bulunduğumuz zamana “Bilgi Çağı” denileceği, neredeyse herkesin kabullendiği bir olay. Öyle ise bu çağda eldeki verileri silip, bilgisizliği körüklemek ne iştir sormak gerek. Araştırma yaparken elde edebileceğimiz verileri genel anlamda ikiye ayırarak değerlendiriyoruz. “Birincil bilgi” dediklerimiz, bize özel olanlar. Bizim için yapılan araştırmaların sonuçları veya kendi arşivimizdeki veriler. Ki bunlar başkalarında olmadığı için, yüksek önem taşıyan veriler. “İkincil bilgi” dediklerimiz de kamuya açık kaynaklardan elde edilebilecek olanlar. Ki bunları başkaları ve özellikle rakiplerimiz de bizim gibi elde edebileceği için bunlar, biraz daha az önemli olanlar. İşletmelerimizde önemle ele alınan ve üzerine titrediğimiz konular “Üretim” bilgileri. Her nedense pazarlama ve piyasa ile ilgili bilgilere “Üvey çocuk” muamelesi yapılıyor. 

Üretim iyi de satamadığımız ürün ne işe yarayacak?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
96 yılda ihracat... 29 Ekim 2019
Tahterevalliye Dikkat 15 Ekim 2019
İhracat ve Facebook 17 Eylül 2019
Promosyon mu o da ne? 10 Eylül 2019
Müşteriye Doğru Erişim 27 Ağustos 2019