Arap Baharı iflas eder mi?

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

 

Ortadoğu uzmanlarına göre, eğer Batı dünyası, Arap dünyasında yerel demokrasi modellerinin gelişmesini istiyorsa, onların en radikal unsurlarının kökünü kazımak; askeri değil kalkınma amaçlı ekonomik yardım sağlamak; serbest ticareti geliştirmek; sivil toplum kuruluşlarını desteklemek zorunda. Aksi takdirde, diğer ortadoğu ülkeleri demokrasi değil, otokrasi yolunu seçecek; hem demokrasi, hem ekonomiler iflas edecek.

Arap Baharı'nın üzerinden iki buçuk sene geçti. Siyasi dönüşümün tamamlandığını söylemek için henüz çok erken. Öyle ki, Libya ve Tunus'tan sonra, Mısır'da yaşananlar bölgenin geleceği için umut beslemeyi zorlaştırıyor. Demokrasi olduğu kadar, ekonomi açısından da tablo oldukça karanlık. Arap Baharı'nın iflas ettiğini söylemek için erken mi? Bölgede demokrasinin gelişmesi ve ekonominin kalkınması için hala umut var mı? Önce Arap Baharı ülkelerindeki ekonomik tabloya yakından bakalım, sonra da Shadi Hamid, Ed Husain, Haleh Esfandiari gibi önde gelen ortadoğu uzmanlarının bölgenin geleceğine yönelik yorumlarına kulak verelim:

Mısır'da yabancı yatırım 17 kat azaldı

Bölgede yaşanan gerilimin ekonomik yansımaları oldukça olumsuz. Mısır ve Tunus ekonomilerinin anahtarı konumundaki turizm sektörü, bu gelişmelerden en kötü etkilenen sektörlerin başında geliyor. Yatırımcıların bu ülkelerden hızlı bir şekilde çıkması, ciddi bir nakit eksikliğine yol açıyor.

Mısır'da döviz rezervleri dibe dayanmış durumda. Uzmanlara göre körfez ülkeleri yardımı olmasaydı, Kahire iflas bayrağını çoktan çekmişti. Mısır; Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt'ten toplamda 12 milyar dolar değerinde yardım sağladı, fakat ülke ekonomisi oldukça olumsuz bir döngüye girmiş durumda. 2013 başından itibaren para birimi yüzde 10 değer kaybetti; enflasyonist baskılar arttı; gıda ürünlerinde enflasyon son üç ay ay içinde yüzde 50 artış kaydetti; ülkenin kamu borcu GSYIH'nin yüzde 13'üne ulaştı.

Bir yanda sanayi üretiminin yavaşlaması ile ihracatın azalması; diğer yanda ise petrol ile gıda ürünlerinin oluşturduğu ithalatın artması, bu olumsuz tablonun en önemli iki unsuru arasında.

Mısır bugün dünyanın en büyük buğday ithalatçısı konumunda. Bu arada, 2008-2009 yıllarından bu yana ülkeye yapılan yabancı yatırım oranı 17 kat azalarak 7 milyar dolardan, 400 milyon dolara düştü. 2008 yılında yüzde 7,2 olan büyüme hızı, 2013'te yüzde 2'ye geriledi.

2011 devrimini taşıyan gençlerin bugün yaşadıkları en büyük sorunlardan birisi ise işsizlik.

Tunus, IMF desteği aldı

Tunus'un sorunları da Mısır'a benzer türden. Ticaret dengesinin bozulması; genç işsizlik; yabancı yatırımcıların ve turistlerin ülkeyi terk etmesi bu sorunların başında geliyor. Tunus'un bir diğer sorunu da euro bölgesinde yaşanan durgunluktan etkilenmesi; çünkü Tunus ihracatının yüzde 75'ini AB'ye yapıyor. Tarım ve iç pazar sayesinde krizden çıkmaya çalışan Tunus'ta ekonomik büyüme yüzde 4 seviyesinde. Tunus, Mısır'dan farklı olarak, IMF ile 1,7 milyar dolarlık 3 yıllık yardım paketi imzaladı. Tunus, paket kapsamında, bankacılık sektörü reformunun yanı sıra, devlet teşviklerine de düzenleme getirecek.

Libya'nın dört senelik döviz rezervi kaldı

Petrol ve gaz zengini Libya'nın konumu komşularından daha farklı olsa da, ülke ekonomisinin yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Kaddafi'nin düşmesinin ardından, ülkede hala siyasi istikrar sağlanabilmiş değil. Yaşanan çatışmalar, petrol sektörünü zor duruma sokuyor, ihracatın durma noktasına gelmesine yol açıyor. Oysa petrol, GSYIH'nın yüzde 60-70'ini; ihracatın ise yüzde 96'sını oluşturuyor. Petrol ihracatının durması, Libya ekonomisinin çökmesi anlamına geliyor. Geçici hükümet, ülkede net bir otoriteye sahip değil. Bu da ekonomi politikası belirlenmesini engelliyor. Libya'nın halihazırdaki döviz rezervleri 120 milyar dolara ulaşıyor. Bu, ülkenin dört senelik ithalat hacmine denk geliyor. İstikrarsızlığa rağmen, Kaddafi döneminde Total gibi petrol şirketleri ile imzalanan anlaşmalar devam ediyor. 

Kahire, Tunus ya da Trablus'ta reformların gerçekleşmesi, siyasi istikrarın sağlanmasına bağlı. Siyasi istikrar ise, şu an için bu üç bölgeye en yabancı kavram. Ortadoğu uzmanlarını dinleyelim;

Mübarekten daha kötü

Brookings Doha Center Araştırma Direktörü Shadi Hamid'in yorumu, "Mübarek bir diktatör olabilir, ama radikal değildi" yönünde. Hamid şöyle diyor: "Mübarek rejimi altında, Müslüman Kardeşler baskı altındaydı, fakat bu baskıda esneklikler vardı. Ülkenin en büyük muhalefet gücü olan Müslüman Kardeşler'e hareket alanı tanınıyordu; seçimlere katılmasına, parlamentoda sandalye almasına izin veriliyordu. Bugünkü askeri hükümet Müslüman Kardeşleri bölmek ve siyasi gücünü yok etmek istiyor. Ordunun güç kullanması şaşırtıcı değil. Ordular bunu yapar. Asıl korkutucu olan sıradan Mısırlıların, 'liberal' siyasi partilerin ve medyanın büyük bir bölümünün bunu memnuniyetle karşılaması. Demokratik dönüşümler, en iyi şartlarda bile olsa, acılı dönüşümlerdir. Ama Mısır'ın böyle bir dönüşüm sürecinde olduğunu söylemenin bir anlamı yok. Her ne kadar siyasi şiddet sonlansa da, 3 Temmuz'da gerçekleşen askeri darbenin getirdiği değişimleri geri döndürmek çok zor. Ordunun müdahaleci rolü iyice yerleşti. Ordu ve diğer devlet kurumları, açık bir şekilde partizan kurumlara dönüştü. Bu da iyice kutuplaşan bir ülkede sosyal çatışmayı artıracaktır. Bir zamanlar yorumcular, 'Mısır, yeni bir demokratik Ortadoğu'nun yolunu gösterecek' gibi ifadeler kullanıyorlardı. Fakat o zamanlar, farklı zamanlardı."

Arap Baharı yoğun bakımda

İngiltere Merkezli Council on Foreign Relations Ortadoğu Araştırmaları Uzmanı Ed Husain'e göre, arap baharı henüz iflas etmedi, ama yoğun bakımda. "Kurşunlar, kan, barikatlar Mısır'da demokrasiyi kuramayacak. Ama yine de çok geç değil, arap baharı kurtulabilir; bunun için uluslararası çaba gerekiyor" diyen Husain'in yorumları şöyle: "Mısır'da yaşananlar, Mısır'da kalmıyor. Müslüman Kardeşler'e ordu tarafından uygulanan zulüm, küresel islami radikalizmi ateşliyor. Genç müslüman aktivistlerin gözünde demokrasinin inandırıcılığı azalıyor. Mısır'daki demokratik süreç nefes almadıkça, yeni nesil radikaller doğacaktır. IMF iki sene boyunca Mısır'a 4.8 milyar dolarlık yardım paketi verip vermemekte kararsız kaldı. IMF desteği olmadan, Avrupa ve ABD sermayesinin kilidi açılmıyor. Liderler ve vatandaşlar demokrasi telkini yaparken, demokrasi dostu uluslararası finans kurumları, Mısır ekonomisinin yaşadığı zorluğu sadece seyretti. Mısır hükümetinin beceriksizliği de buna eklendi. Batı hiçbir şey yapamazken, Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE, Mısır'daki askeri darbeyi desteklediler ve Mısır kasalarına 12 milyar dolar akıttılar. Otokrasi için para hazır; demokrasi için ise çok fazla engel var. Mısır'daki çatışmalar İslamistler ile laikler arasında değil; nasıl bir hükümetin başarılı olmasına izin verileceğine dair çok daha büyük bir bölgesel gündemle ilgili. Arap dünyasında yerel demokrasi modellerinin gelişmesini istiyorsak, onların en radikal unsurlarının kökünü kazımak; askeri değil kalkınma amaçlı ekonomik yardım sağlamak, serbest ticareti geliştirmek, sivil toplum kuruluşlarını desteklemek, Türkiye gibi müslüman demokrasilerle çalışmak ve Suudi Arabistan gibi otokrasilerin bölgesel etkilerini azaltmak zorundayız. Bu zor ve uzun vadeli bir çalışma."  

Bölge liderleri aynı otoriter yoldan gidecek

Woodrow Wilson Merkezi Ortadoğu Programı Direktörü Haleh Esfandiari de, ABD'nin en önemli ortadoğu uzmanlarından birisi. İran asıllı Esfandiari, Mısır'da yaşananların etkisinin tüm bölgede hissedileceğini ifade ediyor. Esfandiari'ye göre, Mısır'da yaşananların ardından, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Bahreyn'de de rejimlerin, muhalefete kulak vermeksizin baskı ile yola devam etme gücü artacak. "Mısır'da gücü ele geçiren askerler, bir kez daha otoriterlik yolundan yürümeye başladılar. Bölgedeki diğer liderler de, onları izlemekten memnun olacak" diyor Esfandiari. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar