Arabuluculuk diye bir meslek
TBMM'de alt komisyon sürecinde, rapora bağlanmayı bekleyen Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı özel hukuk alanına yeni bir kurum ve isim yerindeyse yeni bir "meslek" getiriyor: Arabuluculuk!
Türk sisteminde özel hukuk alanını düzenleyen üç temel kanun var: Türk Medeni Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu. Arabuluculuk kurumu bu kanunların kapsadığı uyuşmazlıkların çözülmesinde adli-idari yargı ve tahkimden sonra "alternatif üçüncü yol" olarak hukuk sistemine monte edilmek isteniyor.
Konunun net anlaşılması için belirtelim: Arabuluculuk bir "yargı" kurumu değil, bir "uzlaştırma" kurumu. Doğuracağı sonuçlar özel hukuk kavramının "ruhuna" uygun olarak tamamen ilgili tarafların özgür iradesine bağlı.
Tasarı, medeni hukukun yanı sıra özellikle ticaret hukuku ile borçlar hukuku alanlarına giren uyuşmazlıkları kapsayan yönüyle iş dünyasını da doğrudan ilgilendiriyor. Bu kesimden geniş destek var. Nitekim, oluşturulacak Arabuluculuk Kurulu'nda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Birliği de yer alıyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı "Biz neden kurulda yokuz?" diye sitem ediyor!
Yargının yükü azalacak mı?
Tasarının genel gerekçesinde altı çizilen cümlelerden biri şu: "Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, aslında yargı sistemi ile rekabet içinde olmadığı gibi, amaç yargısal yollara başvurma imkânını ortadan kaldırmak da değildir. Devlete ait olan yargı yetkisinin mutlak egemenliğine zarar vermeden uyuşmazlıkların daha basit ve kolay çözümü amaçlanmaktadır."
Ancak bu paragraf, siyasi süreçte ve hukuk kamuoyunda tasarıya yöneltilen temel bir eleştiriyi ortadan kaldırmıyor: AKP'nin doğal, MHP'nin de muhalefet olarak desteklediği tasarıyı, ana muhalefet CHP "çok hukukluluk yaratacak; cemaatlere, tarikatlara inanca göre yargı yolu açacak" görüşüyle eleştiriyor.
Siyasi boyuttaki eleştirilere karşılık, hukuk dünyasının "çatı örgütü" Türkiye Barolar Birliği tasarıya tüm içeriği ve işlevleriyle birlikte tam destek veriyor. Ancak, Başkan Vedat Ahsen Coşar, tasarının gerekçesinde belirtilen ve ilgili kamuoyunda genel kabul gören bir hususta farklı düşünüyor: Tasarı kanunlaştığında ve arabuluculuk işlemeye başladığında Türkiye'de yargının yükü azalacak mı? Elbette hayır. Esasen dünyanın hemen hiçbir ülkesinde beklendiği gibi bir azalma olmamıştır.
Nasıl işleyecek?
Tasarıyı hazırlayan Bilim Kurulu'nun Başkanı Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez'in verdiği bilgilere göre arabuluculuk, dostane yollarla uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin en bilineni ve yaygın uygulananı. Taraflar, uyuşmazlığın çıkmasından sonra mahkemeye veya tahkime başvurmadan önce bu yolu kullanabilirler.
Arabuluculuk,sadece özel hukuk uyuşmazlıklarında geçerli. Ceza veya idare hukukunu ilgilendiren uyuşmazlıkları kapsamaz. Özel hukuk alanında da ekonomik, malî ve ticariler dahil tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda uygulanır.
Uygulama süreci tarafların, tercihlerine göre bir veya daha fazla sayıda arabulucu üzerinde anlaşmalarıyla başlıyor. Arabulucunun tarafları çözüme zorlamak gibi bir işlevi ve yetkisi yok; uyuşmazlıkla ilgili çözüm alternatiflerini taraflara sunarak anlaşmalarına zemin yaratabilir. Taraflar çözüm önerilerini kabul veya reddedebilirler.
Uyuşmazlığın tarafları arabuluculuk sürecini özgür iradeleriyle başlatmak, sürdürmek ve sonuçlandırmak hakkına sahip. Uzlaşma sürecinde olumlu çözüme varılamadığı takdirde taraflar mahkemeye başvurabilirler.
Hukukçular, siyasetçiler ve iş dünyası arabuluculuğun uyuşmazlık çözüm yöntemleri arasında bir "kurum"ve "meslek" olarak alınması gerektiğini dikkati çeken bir "hararetle" savunuyor. Peki, ismi ne olursa olsun neticede mevcut hukuk sistemine monte edilecek bu kurum uygulamada "sistemik uyum sorunu" yaratır mı? Savunanlar, bekleyip görelim, diyor!