Araba olayı ve açılar farkı
Bir fıkra
İrlanda’da uluslararası bir çiftçiler toplantısı yapılıyormuş. Toplantıya katılanları İrlandalı çiftçiler evlerinde ağırlamışlar. Bizim İrlandalı Çiftçi’ye de Texaslı zengin bir çiftçi düşmüş. İrlandalı Çiftçi, Texaslı’ya çiftliği gezdirmiş. Texas ve İrlanda; boyutlar farklı. Texaslı’nın çiftliği nerdeyse İrlanda’nın dörtte biri kadar. Gezi kısa sürede bitmiş.
Gezi sonunda iki çiftçi şöminenin karşısına oturmuşlar. İrlandalı Çiftçi sormuş: “Sizin çiftlik nasıl?” Texaslı, çiftliğinin boyutu ile övünmek için sabırsızlanıyormuş. Fırsatı yakalayınca başlamış anlatmaya: “Nasıl anlatsam size? Örneğin, sabah traktörüme atlıyorum.
Ancak gün kararırken çiftliğimin öbür ucuna ulaşabiliyorum.” İrlandalı, misafirini mahcup ettiği telaşı ile konuşmuş “Sizi anlıyorum. Bir zaman benim de öyle külüstür bir traktörüm vardı. Sattım; kredi ile bu yeni traktörü aldım.”
Bir olay
Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında Avusturya seferinde, Zigetvar kuşatması sırasında ölür. Osmanlı tahtına II. Selim çıkar. Saltanatı karışıklık içinde başlayan ve kapıkulları üzerinde nüfuz tesis edemeyen II. Selim, devlet idaresini başta damadı Sokollu Mehmet Paşa, Şeyhülislam Ebusuûd Efendi ve Nişancı Celâl-zade Mustafa olmak üzere, devlet adamlarına emanet ederek saraya çekilir.
Osmanlı'nın başında bir Kıbrıs sorunu vardır. Ada, ticaret yollarının ortasındadır. Venedik, Malta, Girit ve Sicilya korsanları adada üstlenip ticaret gemilerine saldırmaktadır. Mısır’dan II. Selim’e yollanan hediye gemisini kaçıran korsanların hediyelere el koyması ve mürettebatını zindana atması bardağı taşıran son damla olur. Vezir-i Azam Sokollu Mehmet Paşa’nın itirazlarına rağmen Kıbrıs’a sefer kararı alınır.
Vezir-i Azam, Kıbrıs harekatının bir Haçlı müttefikliğine yol açacağı endişesini taşımaktadır. Kıbrıs’ın fethi, Magosa kalesinin 1 Ağustos 1571 tarihinde düşmesi ile tamamlanır. Ve Sokollu’nun öngörüsü doğru çıkar. Papa önderliğinde Venedik ve İspanya’nın öncülüğünde bir Haçlı ittifakı oluşur.
Papa’ya ve Venediklilere gözdağı vermek üzere Osmanlı Donanması Adriyatik kıyılarına çıkar ve birkaç yer alınır. Ancak kış yaklaştığından donanma, Korint körfezindeki İnebahtı (Lepanto) limanına demirler. Bunu haber alan Haçlı donanması limanı abluka altına alır. Karacı Müezzinoğlu Ali Paşa komutasındaki Osmanlı donanması burada büyük bir yenilgi alır. Sadece donanmanın sağ cenahını yöneten Uluç Ali Paşa komutasındaki 40 gemi kurtulur ve Modon üssüne sağ salim ulaşabilir. Bu başarısı üstüne Uluç ismi Kılıç ile değiştirilir; Kılıç Ali Paşa, II. Selim tarafından kaptan-ı deryalığa yükseltilir. Kendisine donanmayı yeniden inşaa görevi verilir. Tüm tersanelerde gemi yapımı başlar.
Gemi yapımları devam ederken Kılıç Ali Paşa inşanın yaza kadar yetişmeyeceği endişesiyle Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa'ya başvurur. İşte O zaman Vezir-i Azam Sokollu o meşhur sözü eder: "Paşa, Paşa! Sen bu Devlet-i Âliyye’yi henüz bilmemişsin. Vallahi bu devlet öyle bir devlettir ki, dilerse donanmasının demirlerini gümüşten, halatlarını ipekten, yelkenlerini atlastan yapmakta zorluk çekmez." Ve donanmanın inşası tamamlanır.
Bir yorum
Diyanet İşleri Başkanı’nın arabası olayı, bana yukardakileri hatırlattı.
Bu dünyada her şey görecelidir. Aynı olaya değişik açılardan bakıldığında değişik sonuçlar çıkabilir. Bu otomobil olayı da böyle bir şeydir. Kimisi “Müslümanlıkta israf haramdır. Bu ne lüks!” der, kimisi “Helal olsun; daha fazlasına layıktır” der. Arabaya nereden baktığınıza, açınıza bağlıdır; İrlandalı ve Texaslı Çiftçi’yi düşünün.
Öte yandan, “Devlet-i Âliyye” olayı da devlet adamlığı açısıdır. Acaba devlet adamı Sokollu Mehmet Paşa bu devirde, “çerez parası” emekli maaşlarından yapılan kesintilerden bile medet umulan bir devirde, yaşasaydı “Vallahi bu devlet öyle bir devlettir ki, dilerse donanmasının demirlerini gümüşten, halatlarını ipekten, yelkenlerini atlastan, ve Diyanet İşleri Başkanı’nın arabasını da zırhlı Mercedes yapmakta zorluk çekmez.” diyebilir miydi?