Ar-Ge’de ne durumdayız?
KOREL AÇIKGÖZ / Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi
Günümüz dünyasında işletmelerin ülke içinde veya uluslararası pazarda faaliyetlerini sürdürebilmeleri, rekabetçi piyasa koşullarında rekabet edebilme güçlerine bağlı hale gelmiştir. Dolayısıyla böyle bir ortamda, yeniliklerin takibi, işletmede uygulanması ve ürünlerin geliştirilmesi bakımından işletmeler, yenilik odaklı stratejilere sahip olmaya zorlanmaktadır.
Bunun aracı ise araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleridir. Bu nedenle işletmeler Ar-Ge faaliyetlerine giderek artan ölçüde ağırlık vermekte ve kendi bünyelerinde Ar-Ge bölümleri kurma yoluna gitmektedirler. Bu alanda kaydedilen gelişmeler, kullanılan / yaratılan teknoloji geliştirme süreçleriyle birlikte işletme ve ulusal ekonomi ölçeğinde daha yüksek oranda katma değer yaratılması, daha büyük ekonomik büyüme ve toplumsal refah artışını da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan ülkeler Ar-Ge faaliyetlerine büyük önem vermekte ve bu alandaki harcamalarını artırmaktadırlar.
Ar-Ge harcamaları Dünya Bankası tarafından “Beşeriyet, kültür ve toplum bilgisi de dahil olmak üzere bilgiyi artırmak ve yeni cihazlar geliştirmek için bilginin kullanılması amacıyla sistemli olarak yapılan harcamalar” olarak tanımlanmaktadır.
Ar-Ge harcamalarının ülkemizdeki gelişimine bakıldığında; 2012’de Ar-Ge harcamaları toplamının 13 milyar TL olarak gerçekleştiği (yüzde 46.8’i özel kesim, 28.2’si kamu, 21’i yükseköğretim, 4’ü yurt içi ve dışı diğer kaynaklar) ve toplam Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranının ciddi bir artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Zira 2000 yılında yüzde 0.48, 2005’te 0.59 olan bu oran, 2012’de yüzde 0.92 olmuştur. Yaklaşık on yıllık dönemde yüzde 90’lar oranında artış olmasına rağmen, yine de Avrupa Birliği (AB) ortalaması olan yüzde 1.94 seviyesinin altında bulunmaktadır. Dünya ölçeğinde diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ise son derece yetersiz olduğu ve Dünya Bankası sınıfl amasında çok gerilerde kaldığı görülmektedir.
2008’de çıkarılan 5746 sayılı “Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” ile Ar- Ge faaliyetlerinin teşviki amacıyla yapılan desteklerin çerçevesi belirlenmiştir. Söz konusu kanun ile sermaye şirketlerinin, organizasyon yapısı içinde, ayrı bir birim şeklinde münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az elli tam zamanlı Ar-Ge personeli çalıştıran “Ar-Ge merkezi” oluşturmaları teşvik edilmiştir.
Anılan kanun ile teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, Ar-Ge projelerinde verilecek teşvikler ile üniversite, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine hibe olarak verilen (100 bin TL) teknogirişim sermaye desteklerinin esasları belirlenmiştir. Söz konusu Ar-Ge merkez ve projelerinde gerçekleştirilen Ar- Ge ve yenilik harcamalarının tamamı gelir ve kurumlar vergisi kanunlarına göre kazanç indirimine (Ar-Ge indirimi) tabi olmakta; istihdam edilen Ar-Ge ve destek personeline gelir vergisi ve sigorta primi desteği sağlanmakta ve bu faaliyetler kapsamında düzenlenen kâğıtlardan damga vergisi alınmamaktadır.
Bunun dışında, 4691 sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” kapsamında faaliyette bulunan 34 adet teknoparktaki 2 binin üzerindeki işletmeye sağlanan teşvikler, ayrıca TÜBİTAK tarafından sağlanan desteklerle birlikte, Ar-Ge faaliyetlerinin ve Ar- Ge personel istihdamının arttığı görülmektedir. Söz konusu teşvikler sonucu, tam zaman eşdeğer çalışan Ar-Ge personel sayısı 2011’de 92 bin 801’e, 2012’de 105 bin 122’ye yükselmiştir. Ar- Ge personelinin yüzde 49.7’si özel sektörde, yüzde 38.8’i yükseköğretim kurumlarında, yüzde 11.5’i ise kamuda istihdam edilmiştir. 5746 sayılı Kanun kapsamında kurulan Ar-Ge merkezi sayısı 142’ye ulaşmıştır. Bu işletmelerin 2008-2012 yılları arasında yaptıkları toplam Ar-Ge harcaması 7.3 milyar TL olup, bu merkezlerde 15 bin 686 Ar-Ge personeli çalışmaktadır. Bilimsel yayın sayısına bakıldığında ise, 2010 yılı itibarıyla dünya sıralamasında 18’inci, bu yayınların nüfusa oranı bakımından 45’inci ve yayınlara yapılan ortalama atıf bakımından da AB ülkelerine göre son sıralarda yer aldığımız görülmektedir. Bu durum özellikle temel bilimlerde araştırma ortamının iyileştirilmesi ve araştırmacı insan gücünün nitelik ve niceliğinin artırılması ihtiyacını göstermektedir. Oysa son yıllarda üniversite sayısındaki artışla birlikte, yükseköğretim genelindeki kontenjan artışına rağmen üniversitelerin temel bilimler (fizik, kimya, biyoloji, matematik) bölümlerine olan talepte azalış ve öğrenci sayısında düşüş görülmektedir. Bunda özellikle, mezun olduktan sonra iş bulamama kaygısının etkisi büyüktür. Dolayısıyla, temel bilimler bölümlerinin cazip hale getirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Sonuçta, Ar-Ge harcamalarında önemli gelişmeler görülmekle birlikte; 1950’li yıllarda kurtarmaya gittiğimiz Güney Kore’nin 2012’de gayri safi milli hasılasının yüzde 3.74’ünü Ar-Ge’ ye ayırarak dünya birincisi; toplam Ar-Ge harcamalarında yılda 55 milyar dolarla dünya beşincisi olduğunu ve Samsung firmasının dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden olup 380 bin kişi çalıştırdığını göz önüne aldığımızda, uluslararası düzeyde rekabetçi ve yüksek katma değerli yeni sektörler, ürün ve markalar ortaya çıkaracak Ar-Ge ve yenilik programlarına ihtiyacımız olduğu ve bu alanda daha çok ve hızlı yol almamız gerektiği