Ar-Ge odaklanmasına mevzuat engeli

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Konjonktörün sağladığı göreli avantajlar ile yetinip rahatlamamamız gerektiğini, çünkü kalıcı büyümenin anahtarı olan yapısal reformlarda hala uzun bir yolumuz bulunduğunu, öncelikle ithalatı ve dış ticaret açığını kışkırtan mevcut ekonomik ve sınai yapımızın taşıdığı potansiyel kırılganlığın devam ettiğini, verimlilik ve rekabetçilik açısından bir üst düzleme sıçrayıncaya kadar doğrudan dış yatırım sermayesinden daha fazla yararlanmayı hedeflememizin stratejik bir önem taşıdığını düşündüğümüzü bu köşeyi izleyenler bilir. Üstelik başta genç nüfus ve jeopolitik kanun avantajları olmak üzere Türkiye'nin potansiyelinin bu konuda umudumuzu canlı tuttuğuna, kısa vadeli kutuplaşmaları ve kavram kargaşasını aşıp, işbirliğini ve ciddi bir eksikliğimiz olan kollektif odaklanmayı başarabilirsek kendi ayakları üzerinde daha sağlam duran ve kendi kendini finanse eden bir katmadeğer üretebilen bir refah toplumu haline gelmemizin de hayal olmadığına içtenlikle inanıyoruz.

Politika tasarımı ve odaklanmanın önemi

Bu bağlamda ihracatı çeşitlendirmenin ve bu arada yerli girdi payını artırmanın da, daha dengeli ve geniş tabanlı bir vergi yapısını gerçekleştirmenin de, hukuk güvencesini kökleştirmenin de, işgücü niteliğini ve eğitim sistemini geliştirmenin de ayrı ayrı çok önemi var.

İşletme ölçeğini ve faktör verimliliğini büyütecek politikalar, akılcı tercihlere dayalı teşvik politikaları da çok önemli. Küresel tasarruflardan alınacak payı artırmanın ya da mevcut iç tasarrufları daha iyi yönlendirmenin yolu da bütün bu politikaları eşanlı ve tutarlı uygulamaktan geçiyor. Çin'in son onyıllardaki büyük ilerlemesinin arkasında sadece ucuz emek değil, aynı zamanda bulunduğu aşamaya göre önceliklerini ve politikalarını doğru biçimlendirmesi de yatıyor. Önce çok liberal bir dış yatırıma teşvik politikası uygulamasının, belirli bir mesafe aldıktan sonra genel teşvikleri daraltarak teknoloji ve katmadeğer odaklı bir politikaya dönmesinin büyük bir dikkatle tasarlanıp uygulandığını gözden uzak tutmamalıyız.

Ancak bütün bu politika ve strateji tercihlerinde zamana en fazla dayanıklı ve hiçbir dönemde önemini yitirmeyecek olan birinin yeri ayrı, o da arge/ürge ve yenilikçilik. Türkiye bu konuda gereksiz uzayan uykusundan son yıllarda uyanmış görünse de, bunu bir sıçramaya dönüştürecek odaklanmaya ve bütünsel politika kararlılığına halen ulaşmış değil.

Karmaşık mevzuat arge ve yatırımın kurdudur

Öncelikle kendi başına ayrı bir yapısal zaafımız olan mevzuat karmaşası ve aşırılığı sorununu halledebilmiş değiliz. Oysa mevzuat istikrarı, kalitesi ve tutarlılığı yeni çağın üretim, yatırım ve rekabet sorunsallarında kritik bir etken ve ayırt edici cazibe faktörü rolü oynuyor. Mevzuat karmaşası ve tutarsızlığı, yenilikçiliği de, yerli ya da yabancı yatırım hevesini de köstekliyor.

Sıradan bir teşvik unsuru olarak değil, ülkenin mal ve hizmet endüstri yapısını daha fazla katmadeğer içerecek bir şekle dönüştürecek stratejik bir gerek olarak düşünülmesi gereken arge konusunda teşvik ve destek uygulamalarında karşılaşılan sorunlar bu bakımdan çarpıcı bir örnek. Aşağıda arge ile ilgili farklı mevzuat düzenlemeleri ve kurumlar arasında nasıl bir uyumsuzluk ve koordinasyon ihtiyacı bulunduğunu kısaca özetlemeye çalışacağız.

Arge uygulamasında çelişki ve eksiklikler

Arge mevzuatının üç temel ayağı 2001 tarihli arge ve yazılım desteği öngören 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, arge indirimi mekanizmasını öngören 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ve nihayet 2008 de yürürlüğe giren ve yüzde 100 arge indirimi yanında arge personeline yönelik vergi ve sosyal güvenlik teşvikleri içeren arge faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin 5746 sayılı kanun. Bu sonuncusu, arge merkezi kuranların proje gerektirmeksizin desteklenmesi, şirketlerin "rekabet öncesi işbirliği" çerçevesinde üretecekleri projelerin kapsama alınması, genç yeteneklerin "teknogirişim sermayesi desteği" ile özendirilmesi, gelir vergisi istisnası, SGK iş veren desteğinin 5 yıl boyunca Maliye Bakanlığı'nca karşılanması, 500'den fazla arge personeli çalıştıranlara arge harcamasındaki artış oranında yüksek indirim hakkı tanınması ile küresel ölçekte yatırımlara çağrı yapılması gibi çok olumlu unsurlar içeriyor.

Ne var ki hem değişik mevzuattaki vergi hükümleri, hem arge ve SGK mevzuatları, hem de nakit destek uygulamalarına ilişkin farklı mevzuat arasında uyumsuzluk, tutarsızlık ve belirsizlikler sözkonusu. Çok sayıda olan bu örneklerin nispeten daha önemli olanlarını kısaca belirtelim.

Farklı mevzuattaki vergi hükümleri ile ilgili değişik ve çelişik tanımlamalar arasında, Kurumlar Vergisi'nde arge departmanında fiilen kullanılan, 5746'da Arge Merkezi bünyesinde yapılanlarla sınırlı tutulan giderlerin arge proje yönetimi için yapılan tüm giderlere yaygınlaştırılması gereği, dışarıdan alınacak hizmetlerin 5746'da yüzde 20 ile sınırlanırken TÜBİTAK mevzuatında bunun sadece yurtdışı hizmetlere uygulanması, oysa aslında amaç bilgi üretimi olduğuna göre limitin bütünüyle yersiz oluşu, kısmen argede kullanılan personel ücretleri ile bina makine amortismanlarının 5746 da dikkate alınırken Kurumlar Vergisi'nde harcama sayılmayışı, Vergi Usul Kanunu'nda arge ile oluşan gayri maddi haklar için 5 yıl olarak öngörülen amortisman süresinin yazılım gibi faydalı ömrü daha kısa olan haklar açısından yanlışlığı, faiz ve kira giderlerinin 5520'de dikkate alınırken 5746'da alınmaması, nakit destek harcamadan sonra alındığı için gelir yazılması ve arge indiriminden düşülmemesi gerekirken fona alınarak arge indiriminden düşülmesi, hem arge harcamalarının tümünün aktifleştirilmesini öngören 5746'nın hem de gayrimaddi hak doğurmayanların gider yazılmasını öngören 5520'nin hatalı olması, araştırma aşamasının giderleştirilmesini geliştirme aşamasının aktifleştirilmesini öngören Temel Muhasebe Standartlarının esas alınması gerektiği, 5746'da tanınan damga vergisi muafiyetinin alt mevzuatta sadece kamunun düzenlediği kağıtlar için uygulanması, TÜBİTAK'ın nakit destek kapsamından çıkardığı harcamaların arge indiriminin de dışında tutulması, 5746'da kanuna aykırı olarak uygulama yönetmeliğinde başvurudan değil, destek karar tarihinden itibaren yapılan harcamaların dikkate alınması özellikle kayda değer.

Aynı şekilde 4691 sayılı Kanun'da teknoloji bölgesi dışındaki arge ve yazılım faaliyetine gelir vergisi teşviği verilmemesi, arge sonucu oluşan ürünlerin satış kazancına vergi uygulanması, ücretle ilgili olanlar dışındaki kağıtlara damga vergisi uygulanmaması, arge ve yazılım için yapılan ithalata vergi istisnası uygulanmaması da yanlış. Ayrıca KDV yönünden hizmet ihracatı sayılmama riski ve bölgedeki hizmetlere ilişkin KDV istisnasının tam istisna olmaması da yerinde değil.

Öte yandan SGK mevzuatı, 5746 sayılı Kanun'a ve Gelir Vergisi Kanunu'na açıkça aykırı. 50 kişi dışında şart yok iken SGK genelgesi destek primine tabi çalışanların prim ödeme gün sayılarının dikkate alınmayacağını, ayrıca prim işveren desteğinin yarısının hesabında ücret dışındaki ikramiye, prim vb nin kapsam dışı tutulacağını öngörüyor.

TÜBİTAK ve TTGV gibi kuruluşların nakit destek uygulamalarında da sürecin bir yılı bulması, başvuru için arge ile ilgisiz olarak finansal rasyoların durumuna bakılması, dolaylı masrafların proje maliyeti dışında tutulması, yurtdışına yapılan argenin destek kapsamına alınmaması, kamu ihalesine katılanların arge projelerinin kabul edilmemesi gibi sorunlar var.

Ayrıca birden fazla kuruluşun bir araya gelerek Arge Merkezi oluşturmasına izin verilmesi, kaynak israfı açısından, gerekli.

Çözümlenmesi genellikle yasa değil, alt mevzuat düzeyinde değişiklik gerektiren bu sorunları bile çözmezsek, işi ne kadar önemsediğimiz tartışılmaz mı? Bu konuya tekrar geleceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019