Antrepolarımız...
Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım, Yetkilendirilmiş Yükümlülük Sertifikası’na ilişkin gelişmelere yönelik yazımın bir bölümünde antrepolardan, ve gelecekte antrepoların nasıl bir noktaya geleceğinden kısaca söz etmiştim. Oradaki düşünce ve tespitlerimin üzerine epeyce telefon ve e-mail aldım. Aman hocam sen Avrupa Birliği doktorası yapmış adamsın,ne biliyorsan anlat, ne olacak bizim halimiz diyen epey bir antrepo işletmecisi ile durumu değerlendirdik. Antrepolar ile ilgili biraz geçmişi hatırlamakta yarar var.
Arşivimi karıştırırken, 1996 yılında bir dergi için yazdığım ve antrepoları konu alan yazıma rastladım. O dönemde; Türkiye’de antrepoların yetersiz olduğu, hem sayısal olarak hem de kalite olarak antrepoların iyileştirilmesi gerekliliğinden bahsetmişim. Ve aslında geçen bunca yılda öyle de oldu. Antrepoların sayısında önemli bir artış meydana geldi, standartlar ve kalite yükseltildi, devletin memurları yerine, antrepolarda Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirleri yetkili kılınmaya başladı, yeni antrepolar için metrekare şartı getirildi vs.
Malum olduğu üzere antrepolar eşyaların ithalat esnasında gümrüklenmeden bekleyebilmeleri için oluşturulmuş, aynı zamanda transit ticaret için de kullanılması mümkün olan alanlardır. Geçici depolama yerlerinden en önemli farkları ise, rejim beyanına tabi olan eşyaların antrepolarda durabilmesidir. Gerçekte antrepolar ihracata konu olan eşyaların da bekleyebilecekleri yerler olmasına rağmen, Ülkemizde bu yönde kullanılamamaktadır.
AB süreci içerisinde konuyu değerlendirdiğimizde, öncelikle ülkemizin coğrafi açıdan stratejik noktada olduğunu bir kez daha vurgulamak gerektiğine ve gerek antrepoların, gerekse fiziki anlamda Ülkemizin konumunun “transit ticaret” ve aktarma merkezi olarak ne denli uygun bir konumda olduğunu hatırlamakta yarar görüyorum.
Yeterince farkında mıyız ve avantaja çeviremiyoruz, bu tartışılır. Bir başka yazımda, özellikle limanlarımızın da bu anlamda avantajları kullanamadıklarına ve fırsatları teptiğine değineceğim. Fakat konuya antrepolar açısından baktığımızda, Gümrük Birliği ile başlayan ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik ile sonlanması planlanan süreçte mevzuatlarımızı daha fazla inceleyip; mümkün olabildiği ölçüde yabancı sermayedar için bürokrasinin işi ağırlaştırmadığı ve zorlaştırmadığı bir ülke profili çizmenin doğru olacağı kanısındayım.
Gümrük mevzuatımızın baştan aşağı yenilendiğini bir çoğumuz biliyoruz, bilmeyenler de şimdi haberdar oldular. Bu değişen mevzuatta antrepolar konusunda ben bir sürpriz bekleyişi içerisinde değilim. Her ne kadar artık, Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası ile güvene dayalı ve ithalatta alıcının doğrudan kendi adresinde gümrükleme yapılabilmesinin önü açılıyor olsa da, henüz bu çok küçük oranlarda ve hızlı bir artış gösterecek gibi durmuyor.
Bir süre öngörüsünde bulunmak elbette mümkün değil, ancak gelecekte bu sayının artacağını ve ithalatta antrepoların daha ziyade transit işlemlere hizmet vereceğinin de altını çizmekte yarar var. Beş yılı mı bulur, on yılı mı bulur bilinmez, ama tümü ile olmasa da, antrepolara olan ihtiyacın azalacağı ve bugüne nazaran daha fazla nakliye hizmetinin tamamlayıcısı bir faaliyete dönüşeceğini görebilmek çok da zor değil.