Annus horribilis
UZMAN GÖRÜŞÜ / İnan DEMİR / Finansinvest
Başlıktaki ibare kulağa eski gelmekle beraber aslında lugatlere nispeten yeni girmiş bir ifade. Yaklaşık 20 yıl önce İngiltere Kraliçesi Elizabeth kendisi için çok kötü geçen bir seneyi böyle adlandırmış, "korkunç bir sene" diye kayda geçirmiş. Daha yılın çok başındayız ama şimdiye kadar yaşananlara bakılırsa dünya için 2011 de "annus horribilis" olarak hatırlanmaya aday.
Yılbaşından bu yana geçen üç aydan kısa zamanda Ortadoğu'da peşpeşe kanlı isyanlar, Avrupa'da derinleşen borç krizi ve Japonya'daki tsunami felaketiyle karşılaştık. Bu senenin kötü olaylar listesinin bunlarla sınırlı kalacağını umalım.
Ortadoğu'daki isyanların ve Japonya'daki depremin insani maliyeti ölçülecek gibi değil, ama bir yandan da bunların ekonomik etkilerinden bahsetmek gerekiyor. Geçen hafta Cuma sabahına kadar, yani Japonya depremine kadar, piyasalar için en önemli "olay riski" Ortadoğu'daki gelişmelerdi. Ve bu gelişmeler genel olarak petrol fiyatları kanalıyla küresel enflasyonist baskıları artıran bir tablo çiziyordu.
Cuma sabahından itibaren ise risklerin dengesi değişmeye başladı. Japonya'daki depremin hem üretim kapasitesini kısmen tahrip etmesi hem de elektrik kesintilerinin üretimi kesintiye uğraması sebebiyle Japonya ekonomisinin bir yavaşlama yaşayacağı görülüyor. Bu yavaşlamanın ne boyutta olacağı netleşmeden konuşmak zor ama ana hatlarıyla önümüzde üç alternatif senaryo var.
Birincisi, Japonya'daki yavaşlama küresel ekonomiyi etkilemeyecek kadar sınırlı boyutta kalır. Bu senaryo altında depremden önce dünya ekonomisi için gündemde olan, temelde enerji fiyatı kaynaklı riskler yine geçerli olacak.
İkinci senaryo, dünyanın üçüncü büyük ekonomisindeki yavaşlamanın dünya ekonomisini de yavaşlattığı ve özellikle Asya ekonomilerini olumsuz etkileyerek emtia talebini azalttığı bir senaryo. Burada dünya ekonomisinde yeni bir küçülme sürecinden değil, yavaşlama sürecinden bahsediyorum. Bu senaryo emtia fiyatlarında, özellikle son dönemdeki, yükselişin geriye alındığı dezenflasyonist bir tablo ortaya çıkarıp Türkiye dahil merkez bankaları üzerindeki faiz artırımı baskılarını hafifletebilir.
Son senaryo ise Japonya'daki üretim kaybının dünya ekonomisini yeni bir resesyona itecek kadar derin olması. Bu senaryo altında daha geçen hafta enflasyonist baskılardan endişe eden dünya yeniden deflasyonist baskılarla karşı karşıya kalabilir; özellikle gelişmiş ekonomilerde merkez bankalarının yeniden para musluklarını açması sözkonusu olabilir.
Bugünden bakınca hangi senaryonun ağır basacağını kestirmek zor ama Japonya'dan şimdiye kadar gelen görüntüler ilk senaryonun yaşanması ihtimalini azaltıyor.