Anne kızlık soyadı gibi DNA kodlarınızı da koruyun!
Hastanelere verdiğiniz kanların bir bilgi bankasında tutulduğunu ve farklı araştırmalar için kullanıldığını hayal edin... Kulağa bir Hollywood senaryosu gibi gelse de genetik araştırmacılar için gerçekleşmesi çok kolay bir plan bu. Batı dünyası bu gibi durumlara karşı oldukça iyi işleyen bir tıp hukuku sistemi oturtmuş, hala da bunun üzerinde sıkı çalışmalar yürütüyor. Ancak tıp hukuku, bilim insanlarına göre Türkiye’de henüz üzerinde durulmaya değer bir konu değil, üstelik suistimale çok açık bir alan.
Önümüzdeki cuma günü İstanbul Zorlu PSM’de bir grup yaratıcı, aykırı düşünebilen, sorgulamayı seven insan Digilogue Summit-Future Teller’s 18 isimli etkinlikte tam da bunun gibi “kafa yoran” işleri konuşacak. Zorlu Holding’in hayata geçirdiği etkinlikte açık kaynak akımı, veri mahremiyeti, algoritmik toplum, yeni öğrenme, yapay zeka işbirliği, nöral estetik gibi konular tartışılacak. Aslında hep duyduğumuz ama bize sunulduğu biçimiyle algıladığımız birtakım gelişmelerin farklı yüzleri dinleyicilere gösterilmeye çalışılacak.
Tıbbi bilgilerde gizlilik ihtiyacı, DNA’larımızın korunması gibi konular da etkinlikte “Veri şehveti” başlığıyla tartışılacak. Konuşmacıları ise Migros Marka İletişim ve CRM Direktörü Kına Demirel ile kök hücre alanında sesini dünyaya duyuran Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden İnci Kadribegiç.
193 kez reddedildi, sonunda azmi kazandı
İnci Kadribegiç’i sıradan bir tıp öğrencisinden farklı kılan hayallerine ulaşmak için seçtiği yollar. Bilimsel makaleler okumaya çok küçük yaşta başlayan Kadribegiç, 1991 Kosova doğumlu ve esnaf bir baba ile evhanımı bir annenin kızı. “Çocuk doktoru olmak hep hayalimdi. Biyoloji ve bilimle ilgili hep kafamda sorular oldu, yakından takip ettiğim bilim insanları vardı. İngilizce’yi de makalelerden öğrendim diyebilirim. Kök hücre konusunda çalışmak hayalimdi” diyor. Biyoloji bölümünü kazandığı halde gitmeyip top fakültesi için yeniden sınava giriyor va başarıyor. Kadribegiç’i hayaline götüren süreç 2014’te Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tamer Önder’in laboratuvarına yaz stajına kabul edilmesiyle başlıyor. Buradan aldığı cesaretle dünyada bu işle uğraşan tüm bilim laboratuvarlarına başvuru yapıyor. Tam 193 kez reddedildiğini söyleyen Kadribegiç’in ayaklarını yerden kesen ise Kyoto Üniversitesi’nde Nobel ödüllü doktor Shinya Yamanaka’dan gelen onay oluyor. Yamanaka’dan o yaz kabul alan 16 öğrenci arasına girmeyi başaran Kadribegiç, geçtiğimiz yaz da Max Planck Enstitüsü ile Cold Spring Harbor Laboratuvarları’na kabul edildi. Mayıs 2017’den bu yana da National Institute of Health – National Center for Advancing Translational Sciences (NCATS) Kök Hücre Departmanı’nda yer alıyor. “Bu eğitimlerde bir aydınlanma yaşadım, hayatımın dönüm noktalarıydı. Kök hücrelerle mutluyum” diyor.
Veri şehveti dünyayı sardı
Bugüne kadar birçok konferans ve seminerde konuşmacı olarak yer alan İnci Kadribegiç’in hayali yaptığı işte iz bırakmak. Bu anlamda Digilogue platformunun onu çok heyecanlandırdığını söylüyor. Diyor ki, “Veri şehvetini konuşacağız. İnsanın saçı, kanı bir veri sunar. RNA ve DNA’nız yeni bir yaşam içeriyor. Her yerde kan veriyoruz, saç tellerimiz düşüyor. Oysa ben bir kök hücre araştırmacısı olarak sizin kanınız ve saç telinizle her şeyi yapabilirim. Özetle insanların duymak istemeyeceğiz şeyleri konuşacağız Digilogue’da.”
Anlattıkları düşündürücü, ne yapılabilir saç telimizle, bu konuda haklarımız neler? Kadribegiç saç telimizi alıp ondan bir embriyo hücre oluşturabileceğini söylüyor. Sonra da uyarıyor: “Sanal dünyada kişisel bilgilerinizi paylaşmak istemezsiniz. Bunlarla birtakım kötü niyetlerin gerçekleşebileceğini düşünürsünüz. Oysa teknolojik ya da organik data arasında fark yok. Nereye ne verdiğimizi bilmeliyiz. İşin hukuksal boyutu var. Bu verileri ne kadar paylaşmalıyız? Son günlerde artan bilgi bankası niteliğindeki kuruluşları takip etmek gerek. Tıp hukukunda çok fazla boşluk var. Vatandaş hücresinin farkında değil. Verdiği kan kötü ellere düşerse neler yapılabileceğinin farkında değil. Biz bu platformda bir aydınlanma, insanları rahatsız etse de bir farkındalık yaratmak istiyoruz, ‘uyanın’ diyoruz.”
Kök hücre çalışmalarında etik nerede başlar?
Bu sorunun yanıtında biraz bilim, biraz da ruhani yönler olduğunu söylüyor İnci Kadribegiç. Verdiği bilgilere göre ruhani, dinsel kurallar bu konuda bilim insanlarına 14’üncü günden sonra geliştirilen hücrenin öldürülmesi gerektiğini söylüyor. Ve bunun nedenini “Artık ruh oluşmaya başlar” diye açıklıyor. Bilim dünyası da 14 günde çalışmaların sonlandırılması gerektiğinde hemfi kir ve kurallara kesinlikle uyulmasını istiyor ancak farklı bir gerekçeyle. İnci Kadribegiç bunu şöyle acıklıyor: “Embriyo hücreyi 14 günde yok edersiniz. Çünkü bu sürenin sonunda embriyoda omuriliknöral tüp oluşmaya başlar. Artık o hücreyle oynayamazsınız, etik olmaz. Bilim orada çalışmaya sınır koyar.”
‘Hücrenin dilini çözersek hastalıkları da çözeriz”
İnci Karibegiç’in hedefi hücre odaklı doktora yapmak. “Hücreyi anlayabilirsem hayatı anlayabilirim” diyor. Hücre konusunda henüz işin çok başında olduğunu kabut etmekle birlikte, dünyanın en büyük isimleriyle çalışma fırsatı bulduğu için kendini şanslı hissediyor. Çalışmalarının temelinde hücreyle aynı dili konuşmak var. “Çünkü var olduğunu bildiğimiz bütün hastalıkların temelinde bu var. Alzheimer ve diyabetle ilgili çok fazla çalışma var. Kök hücre kökten çözüm olacak. 2005’ten bu yana ‘organoid’ teknolojisi üzerinde çalışılıyor. Ben de bunu gittiğim laboratuvarlarda öğrendim. Hücreyi üç boyutlu görüyorsunuz. Hücreye bir ekosistem sunuyorsunuz ve böylece dilinden daha iyi anlıyorsunuz. Tüm bunlar yeni ilaç geliştirilirken çok işe yarayacak” diyor.