Annabel Lee’yi tanıyor musunuz?

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Geçtiğimiz hafta, “5 Duyu”yu yazmıştım bu köşede (https://www.dunya.com/kose-yazisi/bes-duyu/424813)… Yazının son satırlarında “Aristo’nun klasik duyular sınıflandırmasından ötesi bakmak değil görmek, duymak değil işitmek, tatmak değil lezzetine varmak, koklamak değil kokunun anlamını duymak, dokunmak değil hissetmek… Yani kolaya kaçmayıp algıladıklarımıza beynimizle müdahale edebilmek… Çünkü, etmediğimiz zaman dizi seyretmeyi o dizinin, film izlemeyi o filmin kitaplarını okumaya tercih ediyoruz!” demiştim…

Yazacağım bir yazı için haftasonunda Edgar Allan Poe’nun çok sevdiğim Annabel Lee şiirini yeniden okurken aklıma geçen yazımda anlattığım konuyla bağlantılı bir anı geldi… Günümüzde de benzerleri ile karşılaşıyorum, ama o nefis şiiri de sizlerle paylaşmaya vesile olacağından anımsadığımı aktarmak istiyorum… Senelerce senelerce evvel, Ekşi Sözlük’te şöyle bir yazı okumuştum, hâlâ orada duruyor mu bilmiyorum, bakmadım:

“Avrupa Yakası adlı TV dizisinin geçmiş bölümlerinden birinde, Aslı bale yaparken Cem’in okuduğu şiir’i okuyacaksınız aşağıdaki satırlarda:

Senelerce senelerce evveldi,
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni,

O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi;
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi

Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden (Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi)
Bir gece rüzgârından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee.

Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee

Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...”

Annabel Lee’yi anlatan o açıklayıcı (!) cümle yeniden aklıma düşüvermişti işte Pazar Pazar… İlk gördüğüm gün, kendi kendime “olmamız gereken nokta bu mu?” diye sormuştum… Bu sorunun yanıtını hâlâ arıyorum… Kitaplar gibi yazılı metinleri tercih etmiyorsak “Google’layarak”, sosyal medyadaki paylaşımları okuyarak, televizyon seyrederek veya sohbetlerde bize anlatılanları dinleyerek öğreniyoruz… Annabel Lee, Anna Karenina, Raskolnikov, Madam Bovary gibi roman, öykü, şiir kahramanlarını bu kaynaklardan aktarıldığı kadarıyla bilmek durumunda kalıyoruz… O Anna Karenina, seyrettiğimiz filmin yönetmeninin algıladığı roman kahramanı oluyor… Halbuki biz okusak, belki de bambaşka birini canlandıracağız hayalimizde…

Çok genç yaşta, kırk yaşında hayata veda eden “Morg Sokağı Cinayeti” ve birçok gerilim öyküsünün yazarı şair Poe’nun, Melih Cevdet Anday’ın harika çevirisiyle yukarıya aldığım hazin dizelerini uzun uzun düşünmüş, dizelerin harfleri arasına sakladıklarını anlamaya çalışmışımdır…
Hazin dedim, ama şunu biliyorum ki esas hazin olan, Annabel Lee’nin ölümü kadar üzücü olan, onu bir dizi karakterinin şiiri sanmak… Çin Seddi’nin nerede olduğunu bilsek ne olur, bilmesek ne olur?!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar