Anlamak ve kavramak için bir güzel yöntem…
Bazı şeyleri kavramak hiç kolay değil…
Uzay mesela…
Ne kadar büyük? Bu soruya bugün yanıt vermek imkansız…
Bilebildiğimiz kadarını bile kavramamız çok zor…
John Cassidy…
Yeryüzünü Arayış adlı kitabında bu büyüklüğü kavrayabilmemiz için bir model öneriyor…
Bir ölçek model…
***
Diyor ki, Önce bir futbol topunu alın…
Büyük bir açık alana gidin…
Topu yere koyun…
O top, Güneş’i temsil etsin…
Sonra toptan 25 metre uzaklaşın…
Bu kez yere öğütülmemiş bir karabiber tanesi koyun…
Dünya’nın boyutunu ve Güneş’ten uzaklığını temsil etmesi için…
***
Peki ya Ay? Aynı ölçekte Ay’ı yerleştirmek için ne kullanacağız? Cassidy, bir toplu iğne kullanmamızı öneriyor…
İğneyi karabiberin yanına koyacağız…
Ya mesafe ne olacak? Ay ile Dünya arasındaki gerçek mesafe 380 bin kilometreden fazla…
Cassidy, modelde toplu iğneyi karabiberin sadece 5 santim uzağına koysanız yeter diyor…
***
Biraz daha devam edelim…
Güneş’ten sonra bize en yakın yıldız hangisi? Proxima Centauri…
Bir top da onun için yerleştirmeye kalksak nereye koymamız lazım? Hazır olun! Yaklaşık 6 bin 500 kilometre uzağa! Dile kolay, altıbinbeşyüz kilometre…
Yani topu alıp Türkiye’den yola çıksanız…
Çin Seddi’ne varınca ancak bırakacaksınız…
***
Çok ama çok uzak…
Yine de belki günün birinde varsa Proxima Centauri sisteminden…
Ya da başka yıldızların gezegenlerinden ziyaretçilerimiz olabilir… Ya da biz kalkar gideriz…
Belli mi olur, bakarsınız Hollywood filmlerinin aksine iyi de anlaşırız oradakilerle… Belki de dünyadaki kimi dostlarımızdan, insanlardan daha fazla…
***
Boşuna mı demiş Can Yücel? En uzak mesafe ne Afrika’dır…
Ne Çin, ne Hindistan…
Ne seyyareler…
Ne de geceleri ışıldayan yıldızlar…
En uzak mesafe iki kafa arasındadır…
Birbirini anlamayan! Geçen hafta sonu Bolu’daydık…
TOBB Türkiye Medya ve İletişim Meclisi’nin toplantısı için…
Sadece Türkiye MİM üyeleri değil. Ülkenin en aranan gazetecileri, televizyoncuları, haber ajansları, internet medyası, halkla ilişkilercileri,reklamcıları, reklamverenleri…
Medya ve iletişimin özel ve özerk kurumlarının yöneticileri ve temsilcileri…
Ve tabii işin kamu cephesi: Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, RTÜK, Basın İlan Kurumu, Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü, Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün en üst düzey yöneticileri…
Gazelle Resort Otel’de…
***
Malum, 21. yüzyılda medya önemli bir değişimden geçiyor…
Benim gibi genç (!?) bir gazetecinin meslek yaşamına sığacak kadar zamanda kavramlar, hatta konuştuğumuz dil bile değişti…
Gazeteciydik, basın mensubu olduk…
Şimdi medya mensubuyuz…
Haberin, fotoğrafın adı ‘içerik’ oldu… Şimdi de içeriğin tüketildiği mecralar değişiyor…
Bolu’da bir ilk gerçekleşti: Medya ve iletişim sektörünün bütün tarafları bir çatı altında bir araya geldi…
Yeni Yüzyılda Medya ve İletişim Arama Konferansı’nda...
Türkiye’de medya ve iletişimin geleceğini aradık… Hep beraber…
Özetle; ‘neydik, ne olduk, ne olacağız‘ sorusunu sorduk…
Ve bu soruya ‘ortak aklı’ aradık…
***
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu…
Arama konferanslarının büyüsüne inananlardan…”En önemli katkısı” diyor, “Size fark ettirmeden yol haritası çizmektir. 2002 yılında yaptığımız arama konferansı çok önemli vizyon ve misyon koydu önümüze… TOBB-ETÜ’nün kurulması öyle çıktı. Türkiye’nin ekonomi alanındaki düşünce kuruluşu oradan çıktı. İzmir’deki VOB oradan çıktı… 2010’da bir daha yaptık… Oradan da
Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri’nin kurulması çıktı…”
Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu…
Arama konferansları düzenliyor…
ABD’de düzenlediği bir dizi konferanstan sonra, ülkemizde ilk aramayı Turizm Bakanlığı için 1988’de gerçekleştirdi: Türkiye’nin Turizm Stratejisi…
O günden bugüne 600’den fazla arama konferansı yapmış…
Şirketlerden sektörlere…
Derneklerden kamu kuruluşlarına…
***
Diyor ki, “arama konferansları yön belirlemek ve aynı yöne doğru hareket etme gereğini hisseden yapılar için biçilmiş kaftan…”
Politika üretme, strateji belirleme, yol haritası çizme süreçlerini hem kısaltıyor, hem hızlandırıyor…
Arama konferansları, aslında katılımlı yönetim danışmanlığı…
Ne senin, ne benim, ne onun aklı…
Hatta ne de bizim aklımız…
Katılım çağında geçerli olan ortak akıl! Ortak akıl ise, kurum ve kuruluşların geleceğini etkileyebilecek herkesin aklı demek!
***
“Peki, bu kadar anlattın, siz arama konferansından faydalandınız mı” diye sorarsanız…
Zaten bunca sözü onun için söyledim…
Türkiye’de veri toplamak da kolay değil… Bu medya ve iletişim sektörü için de geçerli…
Ama diyelim ki, veriyi toplayıp bilgi ürettiniz…Asıl iş yorumlamakta…
Bilgiden öte, anlam üretmek önemli… Bunu bilgisayar programları bir yere kadar yapabiliyor… Tahlil için akla, ortak akla ihtiyaç var…
***
Tabii bir de diyaloğa…
Taraflar arasındaki diyaloğun artması genel olarak sektörü yukarı çekmek için uygun bir zemin oluşturuyor…
Belki yıldızları birbirine yakınlaştırmak zor ama…
Diyaloğu geliştirdikçe kafalar birbirine yaklaşıyor… Bilginize…
“Arama yapsaydık, belki de parti kapatılmazdı…”
Türkiye Medya ve İletişim Arama Konferansı’na ilk günden itibaren katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, arama toplantılarını çok önemsediğini belirterek şunları söyledi: “Ben ilk arama
toplantısına katılalı 15 yıldan fazla oldu. Sanıyorum, TÜSİAD’ın bir arama konferansıydı. Demek ki, o zaman TÜSİAD ile aramız iyiymiş. Yine Profesör Oğuz Babüroğlu yapıyordu aramayı. Daha doğrusu arama konferanslarında hitap edildiği şekliyle ‘Oğuz’… Sonra, gel zaman, git zaman Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi’ni kapattı. 1998 başında… Ardından Fazilet Partisi kuruldu. Birkaç
ay sonra Recai Kutan genel başkanlığa getirildi. O süreçte, nasıl bir siyaset izleyelim diye konuşuluyor, yeni partide neler yaparız diye soruluyor… Ben de, daha önce arama konferansına
katılmışım, iyi sonuçlar ortaya çıktığını görmüşüm ya, hemen önerdim. ‘Efendim, bir arama konferansı yapalım, çok faydalı olabilir’ dedim. Fakat ismi Recai Bey ile birlikte anılan partinin bir
başka üst düzey yöneticisi, “Ne münasebet, ne araması, ne konferansı, böyle şeylere hiç lüzum yok’ benzeri ifadelerle şiddetle bu fikre karşı çıktı…” Öğrendik ki, arama fikrine şiddetle karşı çıkan Fazilet Partili yönetici Oğuzhan Asiltürk imiş… Peki ya sonra, diye sorarsanız… Bülent Arınç, cümleyi şöyle bağladı: “Karşı çıkmasına karşı çıktı da, ne oldu? Bir buçuk-iki yıl sonra Fazilet
Partisi de hemen aynı nedenlerden kapatıldı. Arama konferansını yapsaydık, belki de kapatılmazdı…”