“Anlama” nedir?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

“Anlamanın” ne olduğu her dönemde insanların merak menzilinde olmuştur. Açlık peşinde koşarken keşfetmeye başlayan insanoğlu hayatın gerçeklerini “anlayarak” bugün ulaşılan uygarlık birikimlerini yaratmıştır.

Can Yücel’in o nefis anlatımını sık paylaşıyoruz: “En uzak mesafe/ Ne Afrika’dır/ Ne Çin/ Ne Hindistan/ Ne Seyyareler/ Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan/ En uzak mesafe iki kafa arasındadır birbirini anlamayan”

Ya da Atilla İlhan’ın dediği gibi: “Bilmek önemli gerçi/ Asıl iş anlamada”.

Calude Levi- Strauss, “Mit ve Anlam” adlı kitabında “düzensizliğin ardında bir düzen aramak benim ilk yönelişimdi” açıklamasını yapıyor; “anlama” konusunda da şu genellemeyi paylaşıyor:

“Düzen olmaksızın anlamı kavramının kesinlikle imkansız olduğu kanısındayım. Semantikte çok ilginç bir şey var: ‘Anlam’ kelimesi muhtemelen, bütün olarak dilde, anlamı bulunması en güç kelimedir. ‘Anlamak, ne anlama gelir? Bana göre bu soruya verilecek yegane mümkün cevap ‘anlama’nın herhangi bir türden veriyi başka bir dile tercüme edebilme becerisi anlamına geldiğidir. Fransızca veya Almanca gibi farklı bir dili değil, farklı bir seviyedeki farklı kelimeleri kastediyorum. Nihayetinde, bu tercüme size bir sözlükten bekleneni- kelime anlamını, anlamaya çalıştığınız ifade veya kelimeyle eşyapıda olan, başka bir seviyedeki, farklı kelimelerle- verir. Peki, kurallar olmaksızın tercüme mümkün müdür? Böyle bir tercümeyi anlamak kesinlikle imkansızdır. Herhangi bir kelimeyi herhangi başka bir kelimeyle veya herhangi bir cümleyi herhangi başka bir cümleyle değiştiremeyeceğiniz için, tercüme kurallarınız olmalıdır. Kurallardan veya anlamdan bahsetmek aynı şeyden bahsetmektir; ve insanlığın bütün entelektüel teşebbüslerine bakıldığında, dünya üzerinde kaydedildikleri kadarıyla, ortak payda daima bir tür düzen tesis etmek olmuştur. Bu insan zihninin temel düzen ihtiyacını temsil ediyorsa, neticede insan zihni de evrenin bir parçası olduğuna göre, bu ihtiyaç muhtemelen mevcuttur çünkü evrende bir düzen vardır ve evren bir kaos değildir.”

Alan Wolf, tam olarak anlayabilmek için üç ayrı düzlemde kendimizi geliştirmiş olmamız gerektiğini belirtiyor.

Birincisi ‘bilgi düzeyi’dir. Anlayabilmek için öncelikle bilgi sahibi olmak gerekir. Anlamak için “dışsal düzlemde” gözlemle bilgi elde edilir; açıklama ile bir dilden ötekine çevrilir. Aileden okula, büyük kurumlardan iş yerine bulunduğumuz ortamlarda sürekli öğreniriz. Öğrendiklerimizin nicelik ve niteliği kendimizi ne kadar etken halde tuttuğumuza bağlıdır.

 İkincisi “içsel düzlem”le ilgilidir; sezgilerimizden oluşur. Sezgiler anlama derinliğinde önemli rol oylar; sezgilerimizi bilgiyle sürekli beslemezsek, sezgiler aklın önüne geçer; öngörme ve önlem alma disiplinini saptırır.

Üçüncüsü, ‘farkındalık düzlemi”dir; sezgi gibi içten gelen, sözle ifade edilemeyen durumdur; söz bu anlayışı ifade etmede yetersiz kalır.

Birbirimizi tam olarak anlayabilmemiz için bilgilerin, sezgilerin ve farkındalıklarımızın eş düzey olmasalar bile yakın olmaları gerekir.

Anlamanın özünde “ortak dil” vardır… Ortak dil de kendiliğinden oluşmaz, çaba gerektirir…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar