Ankara'da bir yudum mutluluk

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

ODAK / Faruk Şüyün [email protected] Ankara bu kadar mı çok sevilir? Kentleri güzelleştiren dostluklardır sözü, bir kez daha kanıtlandı hayatımda geçtiğimiz haftasonunda. Bu yıl gümüş yılını kutlayan Ankara Müzik Festivali'nin açılış konserine yetişememiştim, ama zaman yaratıp ikinci akşamın etkinligi olan Kübalı vokal grubunu dinlemek için bir geceligine de olsa başkente uçmuştum işte. Müzik festivalinin ve onu düzenleyen Sevda-Cenap And Vakfı'nın basın sözcülügünü yapan, kendisi de bir vokalist olan Pınar Alpay Yüksel, henüz 20'li yaşlardaki altı büyülü sesin konserini seveceğimi söylemişti. Topluluk, 3 kez Grammy'ye aday gösterilmişti ve Latin seslerinin tamamını, vurmalılardan bas gitara, klavyeden üflemelilere kadar birçok enstrümanı insan sesi ile herhangi teknik yardım da olmaksızın çalabiliyorlardı... Montreux Jazz Festivali'ne Quincy Jones'un 50. sanat yılı kutlaması çerçevesinde davet edilen ve Phil Collins, David Sanborn, Mick Hucknall ve Toots Thielimans gibi isimlerle aynı sahneyi paylaşmış olan grup Küba'nın tüm renklerini seyirci ile buluşturacaktı. Gerçekten de unutulmayacak, keyifli bir konser oldu. Bu arada, etkinlikleri de ayrıntılı bir biçimde inceleme fırsatını buldum. Festivalin programı bu yıl da biribirinden güzel konserlerle dolu. 26 Nisan'a kadar sürecek olan 25. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nde, Türkiye dahil 18 ülkenin sanatçıları toplam 23 etkinlikte Başkentlilerle buluşuyor. Festival, 26 Nisan'da Bilkent Senfoni Orkestrası'nın ünlü çellist Micha Maisky'ye eslik edecegi "Gümüş Yıl Özel Konseri" ile sona erecek. Festival'in kurucularından Mehmet Başman'ın, koordinatörü Elif Başman'ın yüzlerinde bütün zorluklara, sponsor bulabilmenin güçlüklerine rağmen 25. yıla ulaşabilmenin mutluluğunu okudum, sohbetlerimizde, yarınlardan umutla söz ettik Ertesi gün Pazar'dı... Sevgili Pınar ve eşi Özgür'le birlikte, eşi Mithat Alpay'la beraber büyük bir trafik kazası geçiren Seval Hanım'a gecikmiş geçmiş olsun ziyaretine gittim. Pınar'ın babası, sohbetlerinden büyük keyif aldığım Mithat Bey yurtdışındaydı. Seval Hanım, kazanın getirdigi sıkıntıları tam üzerinden atamamıştı, ama bana hiçbir zaman unutamayacağım o güzel cocukluk yıllarımın misafirperverliklerinden birini yeniden yaşattılar Pınar'la birlikte. Su ricam, 40 yıl öncesinde oldugu gibi bardağın altında dantel örtülü bir tabakla gelince durumu anlamaya başlamıştım zaten. Keşke çocukluğumdaki gibi "haşlama" (soğuk suya sıcak su ilave edilerek çocukların hasta olmadan içebilecegi ılıklığa getirilmesine verilen isim) isteseydim diye düşünürken, likör ve çukulata ikramı, kuşlokumları, badem şekeri gibi yapılmıs fındık şekeri, nefis un kurabiyeleri, bunları Ankara'da üreten son mekânlar uzerine sohbetle mutluluğum daha da arttı. Bu arada dantel örtülü sehpanın üzerine çay servisi icin ona özel başka dantel örtüler serililip porselen tabaklarda pasta ve su böregi servisi yapılıyor, ben, benimkisi "paşa çayı" (agızları yanmaması icin soğuk su ilavesi ile çocuklar icin hazırlanan çay) olsun lütfen, dememek icin dilimi ısırıyordum. Fincan veya bardak tercihlerimiz soruluyor, pasta icin tabaklar degiştiriliyordu. Anneannemin, annemin kabul günlerindeki görüntüler, hatta kokular bütün duyularımı harekete geciriyordu. Ev likörlerinden, ev yapımı şuruplardan söz ediyorduk. Tabii siyaset de konuşuyorduk, konserleri de, başka şeyleri de. Televizyon kapalıydı. Çok özlediğim günlere geri dönmüştüm sanki. Festival, çeyrek asra eminim ki böyle Ankaralılarla ulaşmıştı. Onlarla Ankara'yı sevmiştim ben, Ankara'nın İstanbul'a dönüşünü severim, sözünü unutmuş, kültür başkentliğine de aday olabilecek bu kentte yaşayabileceğimi de düşünmeye başlamıştım. Bir de denizi getirebilselerdi!.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar