Analiz: Türkiye’de Aralık 2024 itibarıyla büyüme ve enflasyon ilişkisi

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist [email protected]

Türkiye’nin makroekonomik dengelerinde büyüme ve enflasyon, ekonomik politikala­rın şekillenmesinde belirleyici olmaktadır. 2024 verileri bu iliş­kiyi anlamak açısından önemli ipuçları sunmaktadır.

Büyüme verileri

2024’ün üçüncü çeyreğinde Türkiye’nin GSYH büyüme oranı %2,1 olarak gerçekleşmiştir. Hiz­metler sektörü %2,9 büyürken, tarım sektörü %4,6 büyümüştür. Ancak, sanayi sektörü %2,2 ora­nında daralmıştır. Özel tüketim harcamalarının büyümeye kat­kısı 2,2 puan olurken kamu tü­ketim harcamaları büyümeyi 0,1 puan negatif etkilemiştir. Net ih­racat ise büyümeye 2,2 puanlık pozitif katkı sağlamıştır. Bir ön­ceki döneme göre ise %0,2 düze­yinde küçülmüştür. 2024 ikinci çeyrek verileri ise revize edile­rek %0,2 küçüldüğü açıklanmış­tır. Buna göre Türkiye ekonomi­si teknik resesyonda olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu dönem­de Sanayinin %2,2 küçülmüş ol­ması dezenflasyon politikasının sonucu olmakla birlikte istenen gerçekleşme olduğu tartışmaya açıktır. (Amaç üretimi kısmadan tüketimi azaltan ve ihracatı arttı­ran bir yapı olmasıydı.)

Enflasyon verileri (TÜFE)

2024 yılı kasım enflasyonu ay­lık %2,24, yıllık %47,09 olarak gerçekleşti. Son üç aydır aylık enflasyon düşmekle birlikte yıl­lık enflasyonun düşüş hızı yavaş­ladığı görülmektedir. Burada baz etkisinin ortadan kalkması ile enflasyonun düşüşün de özellikle hizmet enflasyonunun gösterdiği direnç ile hane halkının enflas­yon düşüşü konusunda inancın oluşmamasının davranışlarına yansıması olarak ifade edilebilir. Ayrıca asgari ücretin seviyesi ile je­ostratejik riskler enflas­yonla mücadele süreci­ni etkileyecektir.

Enflasyonda ana har­cama gruplarına bakıl­dığında ise yıllık da gı­danın %48,57 oranı ile ortalamanın üzerinde gerçekleştiği görülmek­tedir. Özellikle kış ayları ile bir­likte sera ürünlerinin etkisi bu oran için tehdit olarak görülebi­lir. Ayrıca akaryakıt fiyatlarında­ki stabilitenin avantajı tüm sek­törlere olumlu yansırken özel­likle ulaştırma sektörünün yıllık da (%26,24) tüm sektörler için­de en düşük orana sahip olması­na imkan tanımıştır. Hizmet sek­törünün ise toplam enflasyonun direncini göstermesi açısından da yıllık enflasyon %67,89 ola­rak gerçekleşmiştir. Özellikle ki­ranın yıllık %109 seviyesindeki enflasyonu hizmet enflasyonu­nun en büyük parametresi ola­rak karşımıza çıkmaktadır. TÜ­FE – ÜFE farkının açılması talep kaynaklı sürece bugünden fark­lı politikalarının uygulanmasını göstermesi açısından önem taşı­maktadır.

Büyüme-enflasyon ilişkisi

Büyüme ve enflasyon arasın­daki ilişki, Türkiye’deki iç ve dış faktörlere bağlı olarak şekillen­mektedir:

1 Tüketim ve enflasyon: İç talepteki artış, büyümeyi desteklerken enflasyonu yukarı yönlü baskılamaktadır. Özellik­le özel tüketimin büyümeye kat­kısının güçlü olduğu görülmek­tedir.

2 Para politikası: Sıkı para politikası, enflasyonu kont­rol altına almaya çalışırken bü­yüme üzerinde sınırlayıcı bir et­ki yaratmıştır. Bunun sonucunda hem tüketici talebi hem de yatı­rım harcamaları zayıflamıştır

3 Yatırım ve dış talep: Net ihracatın büyümeye katkı­sı olumlu olsa da, yatırım harca­malarındaki düşüş büyüme hızı­nı sınırlandırmıştır

2024’te Türkiye ekonomi­si, yüksek enflasyonun baskısı altında sınırlı büyüme perfor­mansı sergilemektedir. Para ve maliye politikalarının ko­ordineli bir şekilde uygulan­ması, büyüme-enflasyon den­gesinin sağlanmasında kritik rol oynayacaktır. Orta vade­de yapısal reformların ve ma­li konsolidasyonun, hem sür­dürülebilir büyümeyi hem de enflasyonla mücadeleyi des­teklemesi beklenmelidir.

Politikaların rolü

1 Para politikası: Türkiye Cumhuriyet Merkez Ban­kası, enflasyonla mücadele ama­cıyla faiz oranlarını yüksek sevi­yelerde tutmaktadır. Bu politika, iç talebi sınırlamayı hedeflerken, büyüme üzerinde kısıtlayıcı bir etkide bulunmaktadır.

2 Maliye politikası: Kamu harcamalarındaki sınırlı artış ve vergi düzenlemeleri, bü­yüme üzerinde nötr veya sınırlı etkiler yaratmıştır. Ancak, enf­lasyonu kontrol altında tutmada daha güçlü koordinasyon gerek­mektedir.

Kısa vadeli riskler ve öneriler

Riskler: Olası döviz kuru oy­naklığı, ithalat maliyetlerini ar­tırarak enflasyonu körüklemek­tedir. Ayrıca yurt dışı mal ve hiz­met fiyatlarının artma ihtimali (Trump etkisi) de enflasyon üze­rinde baskı yaratacaktır. Yatırım harcamalarının zayıflığı, sürdü­rülebilir büyüme açısından risk oluşturmaktadır.

Öneriler:

1 Enflasyonu düşürmek

için mali disiplin ve

vergi reformları hayata geçiril­melidir.

2 Yatırım teşvikleri artırıla­rak büyüme kaynakları çe­şitlendirilmelidir.

3 İç talebi destekleyen an­cak enflasyonist baskıyı artırmayan politikalar gelişti­rilmelidir.

4 Enflasyonun devamlı­lığı: Beklenene göre daha yavaş olmak üzere TÜFE’nin % 47,09’e düşmesi, TCMB’nin sıkı para politikalarını sürdürme zo­runluluğunu işaret etmektedir. Özellikle çekirdek enflasyonun yüksek seyri (%47,13), fiyat is­tikrarının sağlanması için daha faiz indirimi ihtimalini 2025 ilk çeyreğine ertelenmesine neden olmaktadır.

Tespit

3 Aralık 2024’te açıklanan enflasyon verileri, TCMB’nin sıkı para politikalarını sürdür­mesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, faiz karar­larının büyüme ve işsizlik gibi ekonomik göstergeler üzerinde­ki olası etkileri, politika yapıcı­lar için dengeleyici bir strateji oluşturmayı zorunlu kılmakta­dır. Ayrıca 2025 de enflasyona yönelik politikalardan vazgeçi­lerek büyümeye dönüş tercihi de en büyük risk olarak durmak­tadır. Bu süreçte piyasalarda gü­venin sağlanması ve enflasyo­nist beklentilerin kırılması için para ve maliye politikalarının uyumu kritik öneme sahiptir.

Son söz: “Değişimin sırrı, tüm enerjinizi eskiyle savaşmaya de­ğil, yeniyi inşa etmeye odakla­maktır.” Socrates

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomide senaryolar 02 Ekim 2024