Ana bir masal söyle…

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

İşimiz nedeniyle çok değişik insanlarla bir araya gelebiliyoruz. İnanmakta güçlük çektiğim sorular yöneltiliyor; o sorulardan biri şöyle: "Hiç öykü ya da roman yazmayı düşündünüz mü?"

Yaklaşık yirmi yıldır hep aynı yanıtı veriyorum: Düşüncelerini yazı ile anlatan insan olmakla "yazar olmak" arasında dağlar kadar fark var. Benim ailem, ana dilleri olan Gürcüce'yi çoktan unutmuştu; tek bir Gürcü masalı dinlemeden büyüdüm. Türkçe'yi de iyi masallar anlatacak kadar bilmiyorlardı.

Kulaklarımda masalların yer ve zamandan bağımsız, olağanüstü olaylarla süslenmiş öyküleri çınlamıyordu… İyi yazar olmanın bir özelliğine sahip değildim.

Benim ki kişisel bir genelleme… Kuşkusuz, bizim koşullarımızda yetişen, ama çok önemli yazar olan insanlar da var.

Ana dilini terk etmiş, göç etmiş nice büyük yazara tanık oldu bu dünya.

Ama bir şeye gerçekten çok inanıyorum: Masallar küçük zihinlerde düş kurmayı öğreten en önemli araçlardır.

Semed Behrengi'nin Küçük Karabalık adlı masalını ortaokuldaki öğrencilerime okuduğum zaman, gözlerinin parladığını, özgüvenlerinin arttığını, dillerinin çözüldüğünü görürdüm.

Behrengi'den esinlenerek Öksüz Sığırcık diye bir masal tasarladım. Ortaokul birinci ve ikinci sınıf öğrencilere okudum. O denli hoşlanmış; o denli zihinlerine yer etmiş ki, hekim, belli kuruluşlarda genel müdür, mühendis vb. mesleklerde emeklilik çağına gelen öğrencilerim karşılaştığımızda, birkaç ortak anıdan söz ederken Öksüz Sığırcık'ı kitap haline getirip getirmediğimi sorarlar.

O küçük masalı bir kitap haline getirmemiş olmanın ezikliği her geçen gün çığ gibi büyüyor yüreğimde.

Günlük korkular, maddi özendirmeler öylesine sardı ki dünyamızı, masal analarını unuttuk.

Bursa Eğitim Enstitüsü'nde okurken, Altıparmak caddesinin inişindeki okulumuzun hemen karşısında bir meyhane vardı: Muammer Meray, Ramiz Duru ve Vedat Akman'la bir akşam o meyhaneye takıldık.

Masada tek başına oturan iri yarı bir adam, gecenin ilerleyen saatinde, hafiften türkü söylemeye başladı. Sonra sesini alabildiğine yükseltti ve ünlü türküyü söyledi:

Söğüt'ün erenleri

Bırakın gidenleri

Ah ne güzel baş bağlıyo

Söğüt'ün güzelleri

…………………….

Söğüt'ün çarşısına

Gün doğar karşısına

İnsan meyil verir mi

Kapı bir komşusuna

O meyhaneye her takıldığımda içi yanık iri yarı adam, aynı masadaydı; gözleri yaşla dolu memleket türküsünü mutlaka söylerdi.

Tunalı Ortaokulu'nda öğretmen arkadaşım Mustafa Paçacı(Özgür) dünya iyisi bir adam gibi adamdı… Mustafa Özgür ile Söğüt'e gittik… Kulaklarımda Bursa'da beşinci sınıf meyhanede memleket türküleri söyleyen adamın sesi, yüreğimde gözyaşlarının sızısı vardı.

Bir de Mustafa Özgür'ün anasının o gece bize anlattığı bir dizi masalın düş zenginliği kaldı anılar dağarcığında.

Anamın dünyaya ilişkin bir yakınması olsa, hemen karşı durur; "…boş ver ana, sen bana bir güzel masal söyle!" derdim. Susardı…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar