Amerikasız TPP Şili’de imzalandı
Geçen haftaki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bu yıl dünya ticareti açısından birbirine zıt iki önemli resmi yan yana getirdi. O gün Şili’de, 11 Asya Pasifik ülkesi, bir zamanlar Amerika’nın liderliğinde görüşmelerine başlanan TPP (Trans Pacific Partnership) anlaşmasını, Amerikasız yeni haliyle CPTPP (Comprehensive and Progressive Trans Pacific Partnership) olarak imzaladılar. Yine o gün, Amerikan Başkanı Trump, Vaşington’da demir, çelik ve alüminyumdan alınan ithalat vergilerini artırma kararını törenle imzaladı. Dünya ticareti konusunda iki hareket hattı somutlaşmaya başladı. Bugün isterseniz hızlıca bu gelişmelerin Türkiye açısından manası üzerine iki kelam edeyim.
Geçmiş dönem kapitalistleri ile yeni teknolojik dönüşümü yönetmek hiç de kolay olmayacak
Doğrusu ya, ben bu iki resmi yan yana gördüğümde, aklıma geçenlerde Vaşington’da bir uluslararası ticaret uzmanından dinlediklerim geldi. Oradan başlayayım. Uzun yıllar Amerikan Ticaret Bakanlığı’nda çalışmış olan uzman, “Biliyorsunuz Başkan Trump müteahhit. İnşaat sektörü son derece yerel ve doğrusu teknolojisinde 1950’lerden beri belirgin bir değişiklik, bir sıçrama olmadı. Şimdi onun bu yeni teknolojik devrimin getirdiklerini kavraması son derece zor duruyor” demişti. Sonra da “Ticaret Bakanı Wilbur Ross ise demir-çelik sektöründe zor duruma düşen firmaları yeniden yapılandırarak zengin olmuş bir banker. Uluslararası ticaret konularından anlar ama yalnızca demir-çelik sektörü ile ilgili meseleler üzerine ayrıntılı olarak düşünmüştür.” diye eklemişti. Şimdi, Amerikan ticaret politikalarında Dünya Ticaret Örgütü öncesine doğru gidişi değerlendirmek için sanırım önce bunu anlamak lazım. Geçmiş dönem kapitalistleri ile yeni teknolojik devrimin meselelerini yönetmek hiç de kolay olmayacak.
Başkan Trump ilk geldiğinde Amerika’nın bir zamanlar liderliğini yaptığı Trans Pasifik Ortaklığı ile artık ilgilenmediğini söylemişti. Bu durumda TPP sürecine dahil olan diğer 11 ülke, eski tartışmalarda Amerikan tarafının öne çıkardığı yatırımların korunması ile ilgili bir dizi hususu metinden çıkartarak, kendi aralarında bir serbest ticaret anlaşması olarak CPTPP’yi imzaladılar. Anlaşmaya Yeni Zelanda, Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Japonya, Malezya, Meksika, Peru, Singapur ve Vietnam katıldı. Bu ülkeler toplam küresel gelirin yüzde 15’ini oluşturuyorlar.
Amerika yönetimi, Amerikan şirketlerinin çıkarlarını savunmaktan vaz mı geçiyor?
Küreselleşme süreci, bir süreden beri Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nü aşmıştı. Herkesin beklediği ise yeni küresel ticaret sisteminin özelliklerini yansıtacak bir yeni ticaret anlaşmasıydı. Bu anlaşmaya DTÖ bünyesinde geçmek mümkün olmayınca, bölgesel ticaret anlaşmaları gündeme gelmişti. Şimdi o sürecin bir nevi sonuna geldik. Dün, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler yeni dönemin özelliklerini yansıtan bir küresel anlaşmaya karşı çıkarlarken; şimdi Amerika’nın kendisi bir nevi DTÖ öncesi dönemin retoriğine, yani korumacılık sistemin merkezine geri döndü.
DTÖ anlaşması malların sınırları aştığı dönemin, ticaret rejiminin çerçevesini çiziyordu. Sonra 1990’larda fabrikaların sınırları aştığı, küresel değer zincirlerinin ön plana çıktığı bir yeni döneme geçtik. Ama DTÖ bu yeni, yatırımlarla at başı giden küresel ticaret döneminin gerçeklerine adapte olamadı. Asya Pasifik’te TPP, Atlantik etrafında TTIP, bu dönemin gerçeklerine, ticaret sistemini adapte etmek için çıkmıştı. Amaç, çok uluslu Amerikan şirketlerinin çıkarlarını küresel ticaret sistemine entegre etmekti.
Amerika 131 milyar dolarlık kazançtan vazgeçti, şimdi 2 milyar dolar kayba uğrayacak
Şimdi CPTPP’den neler çıktı? Yatırım ile ilgili ayrıntılı bölümler azaldı. Amerikan şirketlerinin, özellikle ilaç devlerinin patent sürelerini uzatan düzenlemeler, 8 Mart’ta imzalanan anlaşmada dikkate alınmadı. Teknoloji transferini zorlaştıran maddeler hafifletildi. Ne oldu? Vaşington’daki Peterson Enstitüsü’nün hesabına göre, TPP normal halinde imzalanmış olsaydı, Amerika 131 milyar dolarlık bir kazanç elde edecekti. Şimdi yeni CPTPP ile Amerikan çıkarlarından 2 milyar dolarlık bir kayıp ortaya çıkacak. CPTPP Amerikan şirketleri için iyi olmadı. Siz olsanız neden diye merak etmez misiniz?
Yerel siyaset, küresel egemenlikten daha önemli olabilir mi? Bu kez öyle sanki
Şimdi iki resmi yan yana koyalım. Son 10 yılda en çok Amerika’nın Pensilvanya eyaletinde demir-çelik tesisi kapanmıştı. Şimdi Amerika’nın küreselleşmeden kaybeden bir dizi eyaleti, Başkan Trump’ın demir-çelik kararından memnun doğrusu. Zaten 8 Mart’ta Beyaz Saray’daki imza töreninde demir-çelik işçileri de vardı. Neden? Yakında Amerika’da gerçekleşecek ara seçimde Kongre’de değişiklik olup olmayacağı belli olacak. Bu arada, 2020 seçimlerinin de küçük bir provası yapılacak. Doğrusu ya Başkan Trump, şimdi cumhuriyetçi ve demokrat oyların başa baş olduğu bölgelerde işine yarayacak, demir-çelik ve alüminyum kararlarını bu ortamda yerel nedenlerle aldı. Amaç bir bütün olarak Amerikan ekonomisini güçlendirmek bile değil. Kararın ulusal güvenlik gerekçesi ile alınması, sudan sebeplerle herkesin benzer adımları atabileceği bir ortam yarattı. Trump, Amerikan şirketlerinin küresel öncelikleri yerine, bir sonraki seçimin dinamiklerine odaklanmış görünüyor.
Küresel serbest ticaret Türkiye için iyidir
Türkiye için baktığımda ben iki husus görüyorum. İlki konjonktürel. Demir-çelik ithalatına konulan vergi, Türkiye için iyi değil, kötü. Ancak Türkiye açısından önemli olan husus Avrupa Birliği’nin de ne yapacağı? Bilenler 2003’te oğul Bush’un ithalat vergilerini yüzde 30 arttırdığında, AB’nin de Türkiye dahil tüm ülkelere benzer bir vergi artışı getirdiğini hatırlıyorlar. O vakit, Gümrük Birliğine rağmen, Türkiye için kötü olmuştu. Yine öyle olur.
İkincisi daha genel. TPP ve TTIP gibi küresel ticaret ve yatırımlara norm koyan düzenlemelerin gecikiyor ve kapsayıcı bir biçimde yapılamıyor olması, Türkiye gibi teknoloji transferi konusunda hızlı adımlar atması gereken ülkeler için bir fırsat aslında. Bu çerçevede, dün atmadığımız yapısal adımları atmak için bir nevi zaman kazanmış oluyoruz.
Geçmiş dönem kapitalistleri ile yeni teknolojik devrimi yönetmenin ne kadar zor olduğunu her gün yaşayarak görüyoruz. Son derece yerel ve vahşiler. Zaten yaşlı ve yorgunlar aynı zamanda. Bu dönem Türkiye için bir fırsat.
Şimdi Türkiye’nin Asya’da İpek Yolu çerçevesinde Çin ile ne yapabileceğini, bunu AB ile nasıl birleştirebileceğini düşünmesi gerekiyor. Amerikan kararı karşısında, Avrupa’nın hala bir adım atmamış olmasını da pozitif bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor. Demek ki, 2003’teki kadar ciddiye almıyorlar, 15 yıl sonra gelen bu kararı. Seçenekler üzerinde düşünmek için hala zamanımız var.