Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi, Çin ve dünya ticareti
FATİH OKTAY - Araştırmacı, eğitimci
Başta Çin olmak üzere, mevcut ABD merkezli dünya düzenini değiştirmeyi hedefleyen ülkelerin ve başta Kuzey Kore olmak üzere mevcut düzenin tümüyle dışında olanların tehdit olarak tanımlandığı Trump yönetiminin açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, dünya ticaretinde olağanüstü çalkantılı bir dönemin başlamakta olabileceğini gösteriyor.
ABD'ye göre Çin ekonomik saldırganlık politikası izliyor
Yeni strateji belgesinde Çin’in, ABD’den sonra dünyanın en yetkin ve geniş kaynaklı askeri gücüne sahip ülke konumuna geldiği; Doğu-Güney Asya’da ABD’nin yerini almaya çabaladığı belirtiliyor ve ABD’nin gücü, etkisi ve çıkarlarına karşı çalışan, adversary”- hasım, neredeyse düşman bir ülke olarak tanımlanıyor. Belgede Çin’in ekonomik politikaları da, biraz dolaylı olarak, “ekonomik saldırganlık” olarak niteleniyor.
Trump geniş katılımlı ticaret anlaşmalarından çekiniyor
Yeni strateji belgesi belirlenen bu tehditlerle, ülkenin askeri açıdan daha güçlendirilmesi yanında ekonomik ve politik gücünün daha etkili ve odaklı bir şekilde kullanılarak mücadele edilmesini öngörüyor. Belgede, ABD üniversitelerinde bilim, teknoloji, mühendislik bölümlerine öğrenci kabulde seçicilik gibi tedbirler de dile getirilse de, ana araç olarak uluslararası ticaret anlaşmalarına yaklaşım ön plana çıkıyor. Günümüzde uluslararası ticaretin önemli bir bölümü için düzenleyici olan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) mevcut hali ile ABD yönetimleri tarafından bir süredir ülke çıkarlarına yeterince uygun bulunmamaktaydı. Dış ticaret anlaşmalarının, ülke pazarlarının gümrük ve gümrük dışı engeller azaltılarak ticaret ve yatırımlara açılmasının ötesinde, devletlerin ekonomiye müdahalesi, çevre koruma, işçi hakları ve çalışma koşulları gibi konuları da kapsaması istenmekteydi. Obama döneminde hayata geçirilmeye çalışılan Trans Pasifik Ortaklığı ve Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı, böyle anlaşmalardı. Bu anlaşmalar esas olarak ülkelerin ABD pazarları ve yatırımlarından yararlanmasını ekonomilerinin ABD’nin öngördüğü ilkelere uygun işlemesi ve yönetilmesi koşuluna bağlıyordu. Trump, ABD’yi Trans Pasifik Ortaklığı anlaşma sürecinden çektiyse de, bu yaklaşıma değil, geniş katılımlı dış ticaret anlaşmalarına karşı çıkıyor, ülkelerle tek tek, ABD’nin istediği koşulları daha kolay kabul ettirebileceği ikili anlaşmalar yapılmasını öngörüyor. Trump’ın bu konuda dile getirdiği, geçtiğimiz günlerde Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği forumunda kuvvetle vurguladığı, Ulusal Güvenlik Stratejisi'ne de yansımış olan görüşler, bu ikili anlaşmaların da ABD ile ticareti, başta devletlerin kamu şirketleri ve sanayi destekleri yoluyla ekonomiye müdahale etmemeleri gibi koşullara bağlamasının öngörüldüğünü gösteriyor. Öngörülen koşullar Çin tarafından kabul edilemeyeceği için, Trump’ın mevcut işleyişi ile DTÖ’yü gözden çıkarttığı yolundaki açıklamaları ve ABD’nin bu örgütün tahkim mekanizmasını felç edecek politikalar izlemekte olduğu da düşünülürse, bu tür anlaşmalar Çin’in ABD pazarlarından dışlanması anlamına geliyor. Bu anlaşmalar ABD pazarına erişimi, satılan malların üretiminde ABD ve anlaşmalı olduğu ülkelerden alınan girdilerin oran olarak belli bir düzeyin üstünde olmasına bağlayacağından, bu Çin’in diğer ülkelere ihracatının da olumsuz etkilenmesi anlamına geliyor.
ABD Çin pazarını kaybetmek istemez
Gelişmelerin bu yönde olmasının ABD ekonomisi için net sonucunu kestirmek kolay değil.
Çin’den sağlanan ucuz girdiler olmaksızın ABD ekonomisinin üçüncü ülke pazarlarındaki rekabet gücü, bu girdilerden yararlanan ülkelere göre düşecektir. Öte yandan Çin’in de ABD’ye aynı şekilde karşılık vermesi durumunda, günümüzde hemen her ürün için dünyanın en büyük veya ikinci en büyüğü olan Çin pazarından dışlanmanın ABD ekonomisi için bedeli büyük olacaktır. Tarafların karşılıklı atılan adımlarla çatışmanın boyutlarını giderek arttırmaları durumunda dünya ticaret sistemi olağan dışı çalkantılı bir döneme girecektir.
Yeni güvenlik stratejisi belgesinin Çin’i hasım, ekonomik politikalarını saldırganlık olarak nitelemesi, bir ekonomik savaş ilanı anlamına geliyor ve bu yönde gelişmeler olması olasılığını göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaştırıyor.