Başlık benim değil. Keşke benim olsaydı. Zira bir süredir gözlemlediğim, zihnimde evirip çevirdiğim bir konuyu neredeyse tek kelimeyle özetliyor. Ünlü The Economist dergisinin son sayısının kapak manşeti bu. Son günlerde daha da net hale gelen bir olguya işaret ediyor. Avrupa ve Amerika'nın iktisadi sorunlarını çözememek açısından benzer bir zafiyet gösterdiklerine, bu anlamda birbirlerine benzemeye başladıklarına dikkati çekiyor. Uzun vadeli iktisadi sorunlarını çözme becerisini gösteremedikleri için bu ikilinin kendi sıkıntılardan kurtulamadığı, dünyayı da yeni bir iktisadi kriz tehdidi altında bıraktıkları düşünülüyor.
Amerika'nın Avrupalılaşması tanımlaması ise bu süreçte önceliğin Avrupa'da olmasından kaynaklanıyor. Aslında ABD'de uzun süredir süregelen bir Avrupa güvensizliği ve bundan kaynaklanan bir Avrupa eleştirisi var. Avrupa'nın içinde bulunduğu krizi iyi yönetemediği (hatta hiç yönetemediği) düşünülüyor.
Her ülkede olduğu gibi Avrupa'da da krizi yönetecek olan tabii ki siyasetçiler. Dolayısıyla, kriz iyi yönetilmiyor eleştirisinin muhatabı doğrudan Avrupalı siyasetçiler. ABD'nin siyasi çevreleri aslında Avrupa'nın siyasi çevrelerini beceriksiz ve basiretsiz olmakla suçluyor.
Bu eleştiriler haksız değil. Avrupalı siyasetçilerin sorunlar karşısında çoğu kez kararsız ve hareketsiz kaldıkları biliniyor. Çözüm üretmekte pek becerikli olmadıkları da malum. Çözüm için çalışınca da uzun vadeli yapı problemlerine itibar etmiyorlar. Daha çok kısa vadeli sorunlara odaklanıyorlar. Kısa vadeli sorunlara dönük çözümleri de ancak uzun müzakereler ve siyasi pazarlıklar sonunda üretebiliyorlar. Zor uzlaşıyorlar. Müzakere ve siyasi çekişmeyi son dakikaya kadar sürdürüyorlar. Çoğu kez çözüm hasar oluştuktan sonra devreye giriyor.
Avrupa'da bir arada sorunsuz ve gerilimsiz yaşamanın temel formülü yapı sorunlarını çözmek. Bu sorunlar biliniyor. Tarifleri de yapılıyor. Ama Avrupa siyaseti yapısal çözümlere dönük uzun vadeli stratejiler üretemiyor. Avrupa siyasetinin beceri zafiyetini simgeleyen bir özellik bu.
Bütün bunlar Avrupa'nın artık iyi bilinen özellikleri. Amerikalıların Avrupa eleştirisi de bu noktalar etrafında dile getiriliyor zaten.
* * *
ABD'de geçen yılın son gününe kadar sürdürülen maliye politikası tartışmalarını unutmadınız umarım. Çözülmesi gereken sorun mali dengeyi kurma meselesi. Çözümün temel parametreleri de malum. Vergi gelirleri arttırılacak, kamu harcamaları kısılacak, borç dinamiği yavaşlatılacak.
Mesele bu ama çözümünde çok sayıda varyasyon mümkün. Dolayısıyla uzlaşmaya dayalı bir çözüm üretmek gerekiyor. Bir zaman limiti de var. Bu limit içinde çözüm üretilemediği takdirde ekonominin bir uçurumdan aşağıya yuvarlanacağı düşünülüyor. Uçurum ise durgunluktan çıkmakta zaten zorlanan ekonominin yeniden resesyona yuvarlanması. Sorunun acil ve önemli olduğu epeydir biliniyor. Zira bir önceki yılın sonunda da aynen yaşanan bir sorun bu.
Yıl sonu itibariyle çözülmesi gereken mali uçurum sorununa çözüm, son dakikanın da ötesinde, yeni yılın ilk gününde geldi. Üstelik, meselenin özüne inmeyen, yarım yamalak bir çözüm oldu bu. Sorunun bazı boyutlarına hiç dokunulmadı, bazıları rafa kaldırıldı, bazıları da iki ay sonra yeniden görüşülmek üzere ertelendi.
Yine mesai harcandı, ortaya bir çözüm kondu ama hiçbir şey çözülmedi. Çözüm Avrupalı siyasetçilere bırakılsa ancak bu kadar yavaş bir süreçte, ancak bu kadar eksik, ancak bu kadar yetersiz bir sonuç çıkardı ortaya diye düşünenler çoğunlukta. The Economist dergisine "Amerika Avrupalılaşıyor mu" sorusunu sorduran da son yıllarda ABD siyasetine de bulaştığı gözlenen bu yetersizlik belirtileri.
The Economist'e hak veriyorum. Dünyanın efendileri olarak bilinen iki büyüğün böyle bir siyasi zafiyet içinde olması dünyanın geleceği açısından önemli bir durumdur diye düşünüyorum.