Amerika
Malumunuz ABD’nin başında Cumhurbaşkanı sıfatıyla Donald Trump diye bir zat oturuyor. Sn. Trump’ın beğenilme yüzdesi 37 ile ABD’nin tarihindeki, ki Allah biliyor o süre içinde sulu zamparasından sarhoşuna bir sürü cumhurbaşkanı geçti, en düşük beğeni. Yani yüz kişiden sadece otuz-yedisi amcayı beğeniyor. Geriye kalan Amerikalılar da hala “Ne oldu yahu” diye Sn. Trump gibi birinin nasıl olup da seçim kazandığını hala merak ediyorlar.
Aslına bakarsanız merak edecek bir şey yok. Bundan önce Obama’nın kazandığı seçimde karşısında cumhurbaşkanı yardımcısı olarak yarışan o sıralar Alaska Valisi olan, yani seçim kazanmış, bir hanım vardı. Sarah Palin 2006-2009 arası Alaska’da valilik yaptı 2009 yılında başkan yardımcısı olmak üzere Cumhuriyetçi Parti tarafından aday gösterilmişti.
Bu hanım elifi görse mertek sanacak dedikleri cinsen cahil cühela bir hanımdı. Akıllı da olmadığı için ne bilip ne bilmediğini öğrenmek için kendisine soru yönelten gazetecilere verdiği ilginç! Cevaplarla epeyi espri konusu olmuştu. Söz gelimi, kendisinin Rusya hakkında bilgisini sorgulayan bir gazeteciye “Alaska’dan Rusya gözüküyor” diyerek cevap vermesi vallahi şaka değildi. Bayan Palin’in koskoca Cumhuriyetçi Parti tarafından aday gösterilebilmesi Trump’ın geleceğinin habercisiydi. Onun için “Bu nasıl oldu?” diye soran ABD’li dostlara “Bizde perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” derler derim. Sarah Palin çarşamba Trump perşembeydi.
“Bana ne kardeşim orada kim oturuyor?” diye sormayın, öyle demeyin. İster ABD’yi sevin ister sevmeyin. ABD’nin yaptıkları Dünya’nın siyasi ve ekonomik dengelerini etkiliyor. Eh! Türkiye de en azından şimdilik Dünya’da bulunduğuna ve Kuzey Kore misali izole de olmadığından bundan etkileniyor. Bazen basında bu etkinin abartıldığına bazen de hafife alındığına şahit oluyoruz. Bu hafta Sn. Trump’ın gündeme getirdiği bir konuya değinmek istiyorum.
Sn. Trump baktı ki başka iş yapamıyor, beğeni yüzdesi düştükçe düşüyor, geleneksel olarak Cumhuriyetçi Parti’nin kalesi olarak bilinen eyaletlerdeki ara seçimleri partisi kaybediyor, bazı yakın adamları tekneyi terk ediyor tarihte diktatörlük heveslisi olan her yöneticinin yaptığı şeyi yapıyor: Hır çıkarıyor.
Hır derken Kuzey Kore veya İran gibi ülkelerle yapması muhtemeldir diye konuşulan toplu tüfekli savaşları kast etmiyorum. Benim bahsettiğim hır ekonomik alanda. Tabii aranızdaki diyalektik materyalizm taraftarları “Bu da laf mı? Başka hır cinsi var mı?” diye soruyorlar ve de haklılar ama o tür bir sıcak savaş çıkarsa buralarda eğer ömrümüz yeter ve yazacak yer bulursak başka şeyler yazarız.
Sn. Trump en son Kanada ve Çin’le yapılan ticarete “Önce Amerika” sloganını kullanarak gümrük vergileri koydu. Biliyorsunuz seçim esnasında Sn. Trump “America first” yani önce Amerika diyerek Amerika’nın menfaatlerinin en önde geleceğini söyleyip durmuştu. Terbiyem “Ulan Amerika’nın menfaatleri tarihte ne zaman en önde gelmedi?” diye bağırmama engel oluyor. Trump seçilene kadar Amerika’nın çıkarlarının Amerika tarafından ikinci plana atıldığına inananlar belki vardır.
Şimdi bu sloganı kullanarak ‘dediğini yapan adam’ imajı yaratmak amacıyla harekete geçen Trump geçen gün çelik ve alüminyum ithalatına vergi koyarken “Trade wars are good, and easy to win-ticaret savaşları iyi ve kazanılması çok kolay savaşlardır” diyerek herkesin bildiği bu savaşların kötü ve kazananının olmadığı savaşlar olduğu geçeğini inkar etti. New York Times gazetesi bu haberi verirken “Özellikle ne halt ettiğini bilmeyenler için” diyerek Trump ve şürekasının ne yaptıklarını bilmediklerini de ilave etmişti.
Sağa sola posta atarak ticaret yapılamayacağının ilk delilleri çelik ve alüminyum ithalatına konan vergilerin gözden geçirilmesiyle ortaya çıktı. Aklı eren herkes “Ne yapıyorsun Trump üşüttün mü? Bu vergiler bizim en büyük ortaklarımızı kızdırır” deyip, ortaklar da “biz de ona göre tedbir alır sizden yapılacak ithalata bir bakarız” şeklinde rest çekince geri adım atıldı ve yapılan bir değişiklikle Kanada, Meksika, AB ve diğer bazı ülkeler kota tehdidi yapılarak bu vergiden muaf tutuldu. Şimdi de Trump Çin’e takıldı. Çin’den yapılan ithalata vergi koyacağız diye ortaya fırladı, imza törenleri düzenledi.
Biz kültür olarak “Asparagasya ile olan ticaret açığımız yetti artık. Bizi soyanlara artık fırsat vermeyeceğiz. Bizden ithalata kısıtlama koyanların mallarını almayacağız. Bu arada küstah Asparagasya’nın ihraç malımız ebegümecimize koyduğu ithalat vergisi bardağı taşırdı” gibi babalananların arkasına takılmayı severiz. ABD basını bizim gibi değil. Onlar politikacılar babalanınca “Ne oluyor” diye soruşturuyorlar.
Bir kere ABD’nin Çin tarafından soyulup soyulmadığına bakıyorlar. Doğrusu da bu. Bir kere “soyulmak” kelimesi birinin birinden çalması anlamına gelir ki ticaret için bu pek de sağlıklı bir tanım değil. Bunu bir kenara bırakın. Trump’ın aslında 375 milyar dolar olan ABD-Çin dış ticaret açığını 500 milyar dolara şişirmesini de bir kenara atın.
ABD basını diyor ki: Şu dış ticaret işini bir iyi anlamakta fayda var. Eğer dış ticaret ortağınız olan ülkeden ithal ettiğiniz mallar yüzde yüz o ülkenin malıysa, yani içindeki her girdi yüzde yüz o ülkenin malıysa belki bir itirazınız olabilir ama artık öyle bir şey yok. Biz dahil her ülkenin ihraç ettiği malların, bazen ciddi bir yüzdesi, ithal. Çin ihracat yapıyor ama dünyanın malını da ithal ediyor. Özellikle Japonya ve Kore’den. Bazı Çin mallarında ithal maliyetleri çıkınca satış fiyatının çok küçük bir yüzdesi Çin’e kalıyor.
ABD basını haklı. Bu dış ticaret onlar daha çok satıyor falan gibi cahil bir kafayla yapmamak lazım. Bunlar basında politikacının ileri geri konuşmasına yarar malzemelerdir. İç içe geçmiş dünyamızda özellikle üst yönetimdekilerin seçim meydanı konuşmaları yapmakla beraber politikaları kararlaştırırlarken bir bilene sormalarında, ince eleyip sık dokumalarında sonsuz fayda vardır.
Trump’a kredi vermek için değil ama Çin konusunda canı acıyan ülkelerin uğraşması gereken şey ne kadar mal sattıkları değil. Çin sanayi casusluğu ve taklitte bir numara. Bununla uğraşılması gerekir ama bunu da bir sürü ülke bir araya gelmeden yapamazsınız. Bir araya gelmek için de milletin asabını bozamamanız gerekir. Realite şu: Bazı mücadeleleri yalnız yapamazsınız. Sizinle iş birliği yapacak ortaklara ihtiyacınız vardır. Müstakbel ortaklarınıza posta atarak da bu işi başaramazsınız. Bir çok beceriksiz tek adam heveslisi gibi Trump Çin ile Kanada ve AB gibi dostlarını kızdırıp uğraşmak niyetinde. Kolay gelsin.
Sağlıcakla kalın