Amerika ziyaretinin ardından

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Cumhurbaşkanımızın sabırsızlıkla beklenen Washington ziyaretini nihayet arkamızda bırakmış bulunuyoruz. Amerika gibi bir süper gücün başkanı ile görüşmek başlı başına önemli bir olaydır. Ne de olsa başkanın zamanı kıt, işleri çok, dünyadaki devlet sayısı ise her birinin lideri ile görüşemeyecek kadar fazladır. Tabii, olay sadece görüşmek ile bitmiyor, bir ülkenin dünyadaki önemini teyit ettirmesi için bu görüşmenin Amerikan başkanının göreve başlamasından mümkün olduğu kadar kısa bir süre sonra gerçekleşmesine de özel önem atfediliyor. Ayrıca, buna bir ülkenin liderinin Amerikan başkentinde nasıl karşılandığı, nasıl ağırlandığı, görüşmelerin ne kadar sürdüğü hususlarını eklemek gerekiyor. Bu kriterlere göre değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanımızın gezisinin siyasi bir başarıya işaret ettiğini teslim etmemiz gerekiyor. Zaten dünya basınında da ziyaret yer aldı. CNN International başbaşa görüşme sonrası yapılan basın toplantısının tümünü verdi. Hatta Cumhurbaşkanımızın konuşmasının çevirisi eşanlı yapılmadığından, seyirciler çeviriden önce Türkçe konuşmayı da dinleme fırsatı buldular.

Bu ziyaretlerin diğer bir işlevinden daha söz etmek gerekiyor. Liderler birbirlerini tanıma fırsatı buluyorlar. Vücut kimyası denilen bir olay var. İki insanın birbiriyle ne kadar uyuştuğunu, birbirine ne kadar yakınlık duyduğunu ifade etmek için kullanılıyor. İki liderin kimyalarının uyuşması, daha kolay iletişim kurmalarını sağlıyor. Örneğin, gelecekte telefon görüşmeleri yapmalarını kolaylaştırıyor. Muhtelif vesilelerle, örneğin uluslararası toplantılarda bir araya geldiklerinde selamlaşmalarına, sohbet etmelerine zemin oluşturuyor. Bu görüşmeler esnasında liderler arasında karşılıklı güven duyguları oluşursa, gelecekte işbirliği yapmalarının yolu da açılmış oluyor.

Liderlerin ziyaretleri ve yaptıkları görüşmeler, kendi iç politikaları açısından da önem taşıyor. Washington’u ziyaret eden bir lider, uluslararası alandaki yerini ve önemini kendi vatandaşlarına da göstermiş oluyor. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın sabırsızlandığına, ziyareti mümkün olduğunca erken yapmak konusundaki bekleyişlerine hepimiz şahit olduk. Keza, karşılamanın ve ağırlamanın şatafatlı olmasına önem verdiğimiz de bilinmektedir. Amerikalı dostlarımız bu konudaki duyarlılığımızı bildiklerinden, kusurlu davranmamaya çalışıyorlar. Malumunuz, bazen bir iki ufak ihmal, protokol hatası, yanlış anlaşılabilecek bir iki söz ve davranış, bir ziyaretin tümünün boşa gitmesi, olumsuz değerlendirilmesi ile sonuçlanabiliyor. Neyse ki, bir kaza olmadı, Cumhurbaşkanımız kapılarda karşılandı, Blair House’da misafir edildi.

"Silahlar bize karşı kullanılırsa, gereğini yaparız"

Görüşmelerin içeriğini, gezinin öneminden ayrı olarak değerlendirmek gerekiyor. İki ülke arasında sorun teşkil eden ve Cumhurbaşkanımızın üzerinde durması beklenen konular vardı. Biz Birleşik Devletler’in YPD’ye silah vermesini istemiyorduk, fakat Amerikalı dostlarımız bu konudaki tutumlarını değiştirmeyi düşünmediklerini, ziyaret öncesinde YPG’ye verdikleri silah ve malzemenin gücünü yükselterek açık ve kesin olarak ifade ettiler. Anlaşıldığı kadar, bu konudaki memnuniyetsizliğimizi ifade etmekten öteye yapılabilecek bir şey bulunmuyordu. Bu silahlar bize karşı kullanılırsa, gereğini yaparız gibi, zaten hakkımız olan bir yola başvuracağımızı belirttiğimiz bildirildi. Fethullah Gülen’in iadesi konusundaki beklentimize cevap daha önce zaten verilmişti. Amerikan hükümeti, yargının vereceği bir karar için taahhütte bulunamıyor. Sanıyorum, bu konudaki ısrarımız biraz da iç politika nedenlerinden kaynaklanıyor. Uluslararası camianın bizi yeterince desteklemediğini kendi halkımıza göstermek, böylelikle terörle mücadelede başvurduğumuz ve uluslararası camianın yadırgadığı yöntemleri kullanmakta haklı olduğumuzu kabul ettirmek istiyoruz. Yoksa, Gülen iade edilse, ülkemiz açısından yeni bir sorun oluşturacağını kestirmek için fazla ayrıntılı düşünmek gerekmiyor.

Peki görüşmelerden somut bazı faydalar sağlandı mı? Şu ana kadar yapılan açıklamalara bakarak bu konuda güvenilir bir değerlendirme yapılmasına imkan yok. PKK ile mücadelede yeni destekler mi söz konusu olacak, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’nın yeni üsler edinmesini önlemek içim yapacağı girişimlere daha yoğun destek mi verilecek, YPG’nin eylemlerine sınır mı getirilecek, Menbiç’te daha önce verilen sözlerin yerine getirilmesine mi çalışılacak, bilmiyoruz. Buna karşılık, iki liderin de stratejik ortaklık, müttefiklik, tarihi kökenleri olan dostluk gibi sözler sarf etmesi, mevcut sorunların ilişkiyi telafi edilemeyecek şekilde zedelemesine izin vermeyeceklerini gösteriyor. Rus dostlarımızın NATO’yu zayıf halkasından çözmeyi öngören tasavvurlarının pek de gerçekçi olmadığı böylece vurgulanmış oldu ki, bunu küçümsememek lazımdır. Ancak, Amerikan savunma camiasının Türkiye’ye duyduğu ve 2003’ten başlayarak giderek güçlenen güvensizlik yumuşayacak mıdır, henüz belli değil. Trump, güvenlik konularını Savunma Bakanlığı’na ve Ulusal Güvenlik danışmanına bıraktığı için bu sorunun cevabı gelecekte ilişkilerin seyrini belirlemekte önem taşıyacaktır.

Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi? Basın toplantısında Sayın Cumhurbaşkanımız, aslında istediklerine olumlu cevaplar alamamış olmasına rağmen, sesini yükseltmeden sakin konuştu. Tehdit edici değerlendirmelerden kaçındı. İki ülke arasındaki dostluğun derinliğinden söz etti. Üslubu diplomatikti. Acaba bu üslubu dış politika ile ilgili değerlendirmelerinde kullanmaya devam edebilecek mi? Muhtelif defalar dile getirdiğimiz gibi, dış politikada kullanılan sözler, yapılan beyanlar ve tercih edilen üslup, kişiye daima tutumunu esnetebilmek için açık bir kapı bırakmalı, karşınızdakilere saygısızlık içermemeli, mevcut gerilim veya uzlaşmazlıkları tırmandırmamalı, iletişimi koparacak nitelikte olmamalıdır. Washington’da kullanılan üslubun bundan sonra da devamını temenni edelim.

Cumhurbaşkanımızın ziyaretinin ne sonuçlar doğuracağını görmek için, olayların nasıl gelişme göstereceğini beklemek gerekiyor. Tabii burada sadece Amerika’nın nasıl bir yol izleyeceği değil, Türkiye’nin de nasıl bir yol izleyeceği belirleyici olacaktır. Örneğin, PKK ile mücadelede sağlanan başarılar, Kürt sorununun çözümüne dönük girişimler, Irak’la ilişkilerimiz, Rusya ile ve AB ile olan ilişkilerimizin seyri, hatta PYD’ye karşı izlediğimiz yaklaşımın yeniden gözden geçirilmesi, Amerika olan ilişkilerimizi de etkileyecektir. Şimdilik kavgalı, gürültülü bir ilişkiden uzak kalmayı becerebildiğimiz için sevinebiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019