American dream
Türk genci, lisenin son yılları yaklaştıkça üniversiteye giriş sınavı gerginliği yaşamaya başlar. Tabi ki gencimiz ortaöğretime geçmek için de sınanmış, kategorize edilmiş, yetenekleri örselenmiş, geceler boyu çözdüğü testlerle dumura uğramış, düşünce dünyası çoktan seçmeli düşüncesizliğinde bulanmış, dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü gerçeğiyle yüzleşmiş ve ötelenmiş ve gerçek dünyayla bağları kesilip paralel evrene geçmiştir. Ama her şeye rağmen, gencin, bir üniversiteye girebilmesi her ailenin gönlünde yatan aslandır.
Devlet ya da özel üniversiteye çocuğunu sokabilen anne baba ise piyango kazanmış, gömü bulmuş bir edayla rahatlar, ferahlar. Üniversiteye başlamanın atomu parçalamaktan zor olduğu ülkemizde çocuğunu bu çılgın yarışa sokmak istemeyen, Türkiye üniversitelerindeki eğitimi beğenmeyen; beğense de çocuğunun bu yarışı başaramayacağını, bu stresi kaldıramayacağını düşünen, ekonomik kısıtları olmayan ailelerin öncelikli tercih ettikleri ülkelerin başında ABD geliyor.
Başlığı Amerikan Rüyası diye atmamın nedeni boşuna değil. Amerikan Rüyası, çok çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikrini savunan bir düşünce biçimi ve geleneğidir. 1931'de James Truslow Adams tarafından ileri sürülen ve köklerini Bağımsızlık Bildirgesi’nden alan bu düşünce; sosyal sınıf veya doğum koşulları ne olursa olsun, ‘hayat herkes için daha iyi, daha zengin ve daha dolu olmalı, herkese yetenek veya başarıya göre fırsatlar sunulmalıdır’ diyerek ortaya atıldı.
Belli ki Amerikan Rüyası tüm dünyayı hegemonyası altına aldığı gibi Türk ailelerini de etkilemiş. Ama bu etki nedensiz de değil. Gelin şöyle bir göz atalım. Türkiye, ABD’de eğitim gören uluslararası öğrenciler listesinde üst sıralarda, Avrupa’dan gelen öğrenciler arasında üçüncü sırada, dünya genelinde ise on sekizinci sırada yer alıyor. ABD, 948.000’i aşkın uluslararası öğrenciyle, yurt dışında eğitim gören öğrencilerin ilk tercihi olmayı sürdürüyor.
2022’deAmerikan eğitim kurumlarında kayıtlı toplam uluslararası öğrenci sayısında yüzde 4’lük bir artış olmuş ve 2021-2022 eğitim yılında Amerikan eğitim kurumlarına kayıtlı Türk öğrenci sayısı 8467’yi bulmuştur. Bu rakam on yılı aşkın sürenin en yüksek artış oranı. ABD’de eğitim gören uluslararası öğrencilerin başında Çinli öğrenci sayısı 290 bin, ikinci sırada ise 199 bin Hintli öğrenciler geliyor.
Dolayısıyla ABD’de öğrenim gören çocuklarınızın mutlaka Çinli veya Hintli sınıf arkadaşları olacak. Dünyanın yükselen yıldız ülkelerinden Çin ya da Hindistan’dan bir gençle aynı sıraları paylaşmak gayet iyi bir bağlantı. Hele de Ivy League yani ABD’nin New England bölgesindeki 8 vakıf üniversitesinden birine yani Brown, Columbia, Cornell, Dartmouth College, Harward, Princeton, Pennsylvania veya Yale Üniversitelerinden birine gönderebilecekseniz Amerikan Rüyası daha anlamlı olacak.
Çünkü 45 Amerikan Başkanının 16’sı bu yüksek akademik standartlara ve prestije sahip olan okullardan mezun olmuştur. Ancak işin finansal boyutu da bu okullara girmek kadar zorlayıcı, Ivy League Okullarına kabul edilen öğrenciler ortalama 56.631 $ öğrenim ücreti ödüyor. Ve örneğin 2020'de lisans öğrencileri için en yüksek öğrenim ücreti 61.788 dolar ile Columbia Üniversitesi'nde.
Harvard Üniversitesi, kabul istatistiklerine göre en düşük kabul oranına sahip olsa da, 51,925 $ ile en düşük öğrenim ücretine sahip. Amerikan Rüyası’nın Ivy League’ine dalabilmek sadece finansal zorunlulukları yerine getirmekle bitmiyor. Yüksek akademik başarıya sahip olmakla beraber sadece zeki değil, aynı zamanda özel olduğunuzu da göstermelisiniz ki üniversiteye kabul komitesi potansiyelinizi fark edebilsin.
Çünkü ABD’de her üniversitenin kendine özgü bir kabul kriteri, anlayışı ve bir duruşu var. Kendi öğrencilerini seçme hakkı olan, öğretimin her aşamasındaki müfredatın oluşturulmasında sorumluluk alan, akademik standartlarını kendisi belirleyebilen, finansal bağımsızlıkları olan ve is dünyasıyla derin bağlantıları olan üniversiteler… Bu tabi bizler gibi YÖK’e sahip şanslı Türkler için sözkonusu değil.
Ne olursa olsun ‘bir üniversitede veya bir bölümde’ okumak isteyen, hayatında kendini büyük kalabalıktan farklı yapan o ‘şey’in ne olduğunu bilmeyen, lise 3 ve 4. sınıfları çoktan seçmeli testleri çözerek geçiren ama sonunda şıkları eleye eleye öz benliği elenen, iki çift lafı biraraya getiremeyen, meramını anlatamayan, yazamayan, sığ, hiçbir sosyal sorumluluk projesine katılmamış, çevresinde olup bitene duyarsız, habersiz, haberi olsa da ilgisiz, apolitik şahane bir nesil geliyor hatta geldi bile. Oysa Amerikan Rüyası üniversitelerinin en temel başarı kriterlerinin başında kişisel olmak geliyor.
Başvurduğunuz üniversitenin kabul komitesine, ‘çalışmak istediğiniz konuyu neden çalışmak istediğinizi ve o üniversiteye alınmanız için sizin neden uygun olduğunuzu’ gösteren bir makale yazmanız gerekli. ÖSS’den ne kadar farklı değil mi? Tabi ki bunların da ötesinde bir sanat dalında, sporda, bilimsel çalışmada derinlikli, tutkulu ve sürekli hatta ödüllerle süslenmiş bir başarı sahibi olmanız da bekleniyor.
Ve filantropi yani gencin zamanını, varlığını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak ayırması. Ve hepsinin ötesinde de bir tavsiye mektubu… Tabii ayrıca ABD’de lise öğrencileri çalışıyor örneğin 2021'de, 16-19 yaşları arasında okula kayıtlı gençlerin yaklaşık yüzde 19,4'ü çalışıyor. Böyle bir oran bizde yok! Çünkü, lisede çalışmak diye bir kavram yok.
Gençler, üniversite bitene kadar ebeveynleri tarafından finanse ediliyor. Sonrası ise Allah kerim… ABD’de görüyorsunuz kafeteryada, şurada burada çalışan gençleri. Onlar hayatın farkında ve o zaman kendi farkının, hayattan beklentilerinin de farkında. Ve filantropi de kızlarımız için; annesinin ‘altın günleri’nde yaptığı keke un katmak, kısıra salça koymak; delikanlılar içinse maalesef bulamadım… Malum bütünün faydasına, gönüllü çalışmak deyince bulmakta zorlandım. Yolumuz çok çok çok uzun. Ama bir gün başaracağız.