AMB ve Bankacılık Operasyonu (2)
Avrupa Birliği küresel krizden çok etkilendi, krizin etkilerini görece daha uzun zaman yaşadı ve krizden çıkışta da en fazla zorlanan bölge oldu.
Bütün bunların Avrupa’yı Birliğin devamını ve Euro’nun ömrünü sorgulama noktasına getirdiğini hatırlarsınız sanırım. Bu gün Birlik bu noktanın ötesine geçmiş durumda. Büyümenin biraz toparlanıyor olmasının bunda büyük etkisi var kuşkusuz. Yeniden büyüme olasılığının yükselmeye başlaması moralleri ve bu bağlamda beklentileri de olumlu yöne çevirdi. Dikkat ederseniz sanki iklim değişmiş gibi bir hava var şimdilerde.
Bu gelişmelerin ekonomi yönetimine, özellikle de para otoritesine, ufku genişletip yeni sorunların üstüne gitme imkanı verdiği gözleniyor. Gündeme egemen olan yeni sorunların başında da Avrupa banka sitemi geliyor.
Bu günlerde banka sisteminin ön plana taşınmasının nedeni daha var. Birincisi finans alanındaki temel sorunun tanımlanmasındaki görüş değişikliği. AB krizin başından itibaren temel finansman sorununun kamu borçlanması olduğu görüşüne takılı kaldı. Avrupa Merkez Bankası (AMB) belki de dünyadaki en sert kamer sıkma politikası uygulamasını yaptı. Kriz ortamında kemer sıkmanın yanlışlığı bir yana bu uygulama AB’nin temel finansman sorunu ile de bire bir uyuşmadı. Sert rüzgarlar geçtikten sonra, Avrupa’da hane halkı ve şirket borçlarından kaynaklanan özel borçluluğun kamu borcundan hem daha büyük hem de daha sorunlu olduğunu görme imkanı doğdu. Görüş değişti.
Borç yükünün büyüme üzerindeki etkisine ilişkin görüşün değişmesi de banka sisteminin ön plana taşınmasını besleyen ikinci neden oldu. Yeni araştırmalar özel borçlanmanın büyüme üzerindeki olumsuz etkisinin kamu borçlanmasının yarattığı etkiden büyük olduğunu ortaya koyuyor. Bu etki farkının kredi genişlemesinin ateşleyip beslediği büyüme süreci krize yuvarlandıktan sonra daha da görünür hale geldiği anlaşılıyor.
Avrupa bağlamında özel borçlanmanın büyümeyi yavaşlatıcı etkisinin birbirini besleyen üç halkada ortaya çıktığı gözleniyor. Bunlardan birisi hane halkı halkası. Krize zaten gelirine göre yüksek oranda borçla yakalanan hane halkı krizle birlikte harcamalarını kısıp, borç ödemeye yönlendi. Böylece büyümenin talep açısından en büyük sürükleyicisi olan özel tüketim harcamaları hızla daraldı. Büyüme yavaşladı.
İkinci halka şirketler bağlamında ortaya çıktı. Aşırı borçlu şirketler borçlarını çevireme imkanı ortadan kalkınca yatırım harcamalarını kısıp, borçlarını ödemek durumunda kaldılar. Bu da talebin öteki önemli unsuru olan özel yatırım harcamalarının daralmasına yol açtı. Büyüme bir de bu nedenle yavaşladı.
Üçüncü halka da banka sistemi. Büyük ölçüde kaldıraçla iş yapan şirketler kriz ortamında banka borçlarını ödemekte zorlandı. Israrla uygulanan kemer sıkma politikası özel borçların ödenmesini daha da zorlaştırdı. Geri dönmeyen krediler arttı. Kötü kredi (bad loan) artışı bankaların sermaye tabanında ciddi bir erozyon yarattı. Banka denetiminden sorumlu olan ulusal otoriteler biraz siyasi biraz da ulusal kaygılarla etkili müdahaleden kaçındı. Herkes topu birbirine attı. Sonuçta banka riskleri arttı, güven kayboldu ve kredi akışı dondu. Büyüme daha da yavaşladı.
Gelinen noktada büyümenin yavaş da olsa canlanıyor olması Avrupa Birliğinin temel iktisadi sorununu ne olduğunu yeniden tanımlama imkanı doğurdu. Özel borç ağırlıklı finansman problemi. Artan donuk kredi sorunu. Merkez bankasının sağladığı kısa vadeli likiditeye bağımlılığı had safhaya ulaşmış banka sistemi. Bu sorunlara müdahalede aciz ve isteksiz kalan siyasi otorite. Avrupa Birliği’nin yeniden yapılan temel iktisadi sorun tanımında bu öğelerin yer alması gerekiyor.
AMB’nin bankalara dönük yeni politika yöneliminin arkasında bu yeni tanıma uygun bir çözüm üretme niyeti var. Gereken irade de var mı, onu göreceğiz.