AMB güvercin mi, şahin mi, yoksa devekuşu mu?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Bugün Avrupa Merkez Bankası (AMB) faiz kararını açıklayacak. Piyasalardaki geniş konsensüs %1 olan politika faizinin 25 baz puan artırılacağı yönünde. Her ne kadar artış miktarı düşük ve bu artışa rağmen politika faizi reel olarak negatifte kalmaya devam edecek (%-1.4 kadar) de olsa, krizden sonra bir gelişmiş ülke merkez bankasının ilk defa sıkılaştırma yönünde bir politika değişikliğine gitmesi bakımından alınan karar önemli olacak. Küresel kriz öncesi politika faizlerine bakıldığında %1.25'in son derece düşük ve para politikası açısından "güvercin" bir yaklaşımı temsil ettiği düşünülebilir. Ancak, ABD ve Japonya'nın bugünkü ve ileriye yönelik muhtemel faiz politikaları dikkate alındığında, AMB'nin kararını para politikasını sıkılaştırıcı, yani "şahin" olarak nitelenebilecek bir karar olarak da değerlendirmek mümkün.

Aslında, eski Alman Merkez Bankası'nın geleneksel anti-enflasyonist duruşundan etkilenen AMB'nin Euro bölgesi ile ilgili gelen veriler karşısında faiz artırımına gitmesi normal karşılanabilir. Almanya ve Fransa'nın 2011 1. çeyreğindeki büyüme oranlarının 2010 4. çeyreğinden de daha iyi olması beklenmekte (Almanya'nın 4. çeyrek büyümesi %4 olmuştu). Öte yandan, Mart ayında %2.6'ya çıkan Euro bölgesi enflasyonunun da yılın 2. yarısında %3'ün üzerine çıkması bekleniyor ki, bu oran AMB'nin enflasyon üst sınırı olan %2'nin oldukça üzerinde. Bu nedenle, faiz artışının 25 baz puanla kalmayacağı ve en geç Haziran ayına kadar 2. bir artışın daha söz konusu olacağı tahmin ediliyor.

Ancak, Avrupa'daki gerek büyüme, gerekse de enflasyon artışı ile ilgili güçlü karşı savlar da var. Her ne kadar 2010'un tamamında Almanya %3.6 gibi yüksek bir büyüme oranı yakaladıysa da, Avrupa genelinde büyüme oranı sadece %1.7. Avrupa'nın toplam çıktı açığı (potansiyelin altındaki büyüme) ise %3.5 olarak tahmin edilmekte. AMB Başkanı Trichet'nin emtia ve enerji fiyatlarındaki artışın diğer fiyatlar üzerinde oluşacak "ikinci raund" etkilerini önlemek amacıyla parasal sıkılaştırma gerektiği yönündeki beyanlarının, hâlâ euro-bölgesi çekirdek enflasyonunun sadece %1 olması, işgücü piyasalarının zayıf seyretmesi ve güven endekslerinde son ay görülen zayıflama karşısında çok da gerçekçi olmadığı ifade edilmekte. Ayrıca, euro bölgesinin geniş para arzı da son bir senede sadece %2 artmış bulunuyor.

Belki son dönemde borç batağındaki ülke tahvillerini satın alarak mali pozisyonunu oldukça zayıflatmak zorunda kalan AMB açısından faiz artırımı olası bir kredibilite kaybını önleyici bir tedbir olarak da görülebilir. Ancak, 25 baz puanlık bir faiz artışı Almanya ekonomisine belli belirsiz bir etki yaparken, İspanya, İrlanda ve Yunanistan gibi borç batağından kurtulma çabası içinde olan ülkeler için önemli bir fark yaratabilir. Örneğin, hanehalklarının büyük miktarda değişken faizli mortgage borcu olan İspanya için faiz artırımı son derece sıkıntı verici olacak. İşte bu nedenle (borçlu ülkelerin durumunun ciddiyetini yeteri kadar idrak edemediği ve bir anlamda gerçeklere gözünü kapadığından dolayı) AMB'ye "devekuşu" yakıştırması da yapılmakta.

Atlantik'in diğer tarafında ise FED'in yeni açıklanan Mart ayı para kurulu (FOMC) tutanakları kurul üyeleri arasındaki görüş ayrılıklarını ortaya koydu. Ancak şimdilik likiditenin geri çekilmesi ve ikinci parasal gevşeme programının (QE2) takviminden önce sonlandırılmasının ihtimal dahilinde olmadığı da ortada. Tutanaklarda ekonomideki olumlu gelişmelere ve enflasyonist risklerin az da olsa artmış olmasına vurgu yapılmasına ve dün de St. Louis Fed Başkanı'nın FED'in 27 Nisan'daki toplantısında QE2'nin 100 milyar dolar kadar azaltılmasını isteyeceğini açıklamasına rağmen, genel kanaat toplantının asıl karar vericileri olan Başkan Bernanke, Başkan Yrd. Yellen ve New York Fed Başkanı Dudley'nin bu sene içinde para politikasında bir sıkılaştırmaya gitmeyecekleri yönünde. Zaten toplantıdan sonra açıklanan zayıf tüketim harcaması ve konut sektörü verileri de sıkılaştırma seçeneğini şimdilik dışarıda bırakıyor. Öte yandan, Cumhuriyetçi Parti'nin yükselen yıldızı Paul Ryan'ın Federal bütçe harcamalarına kısıtlama getiren önerilerinin yasalaşması halinde, ekonomik canlanma için milli hasılasının %8'i kadar açığa ihtiyacı olan ABD ekonomisini ayakta tutabilmek için FED para politikasını öngörülenden daha uzun süre gevşek tutmaya mecbur kalabilir.

Neticede, Amerika ve Avrupa'nın para politikaları krizden beri ilk defa ciddi bir yol ayrımında. Zaten bir süredir iki para birimi arasındaki faiz farkı nedeniyle güçlenmekte olan euro'nun bu ayrışma sonucunda daha da güçlenmesi, ve bu gücünü de ABD'den faiz artırımı konusunda net bir sinyal gelmediği sürece koruması beklenebilir. (Euronun güçlenmesi ise zaten dış ticaret rekabeti zayıf olan borç batağındaki Avrupa ülkeleri için ikinci bir şok olmakta.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019