AMB, Fed ve BoJ likidite koordineli olarak likidite bolluğu hedefliyor
Ağustos ayı sonunda Japon Merkez Bankası (Bank of Japan) acil bir toplantı sonrası bankalara 10 trilyon yenlik likidite sağlayacağını açıkladı. Yapılan açıklamada sağlanan yeni likidite imkanının Japon ekonomisinin canlanma sürecinin desteklenmesini amaçladığı söylendi.
Yeni likidite kararının gerisinde yen'in ABD dolarına karşı bir türlü durdurulamayan yükselişi yatıyor. Yen/doalr paritesi 2007 ortalarında 120'leri aşmıştı. Bu pik noktasından sonra tedrici olarak düşen parite, 2009 Nisan'ında 100'ün üzerindeydi. Aradan geçen on dört ayda yüzde 20 daha değer kazandı. İç pazarı hareketsiz olduğu için yıllardır ihracata dayalı seyir izleyen Japon ekonomisi paritenin değerlenmesiyle yeniden deflasyon riskini yaşıyor. Basına yansıyan haberlere göre bazı büyük şirketler yen'in değerlenmeye devam etmesi durumunda, kaybettikleri rekabet gücünü yeniden kazanabilmek için üretim tesislerini ülke dışına taşıyacaklarını söylüyorlar.
10 trilyon yen Japon para tabanının yüzde birine tekabül ediyor. Bankalara sağlanacak bu imkanın ülkede faizleri düşürmesi hedefleniyor. Ancak muhtemel ki bu yeni ikidite imkanı da bankalardan piyasa tarafına aktarıldığı zaman Japon ekonomisi içinde kalmayacak. İki binli yıllar boyunca olduğu gibi dışarı "sızacak." Sağlanacak 10 trilyon yen'lik likidite 118 milyar dolara denk geliyor. Japon ekonomisi ve para tabanına oranla küçük bir rakam olsa da yayılacağı özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından büyük bir meblağ.
Geçen Cuma günü Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Trichet tarafından yapılan açıklamalarda bir taraftan Avrupa ekonomisi açısından olumlu beklentilerden bahsedilirken diğer taraftan AMB'nın bankalardan gelecek likidite taleplerinin karşılamaya devam edeceği söylendi. Yani euro
likiditesi de "ne kadar gerekiyorsa o kadar süre için" piyasaya sağlanacak. Öte yandan, Fed zaten önceden bono alımlarının devam edeceğini açıklamıştı.
Bütün bunlar üst üste konulduğunda, yapılan açıklamalara paralel olarak uluslararası yen, dolar ve euro likiditesini kontrol eden merkez bankalarının kendi ekonomileri konusunda iyimser olmadıkları ve iyileşme konusunda risklerin yüksek olduğunu düşündükleri belli. Dahası, her üç önemli merkez bankasının da likidite artırımı konusunda koordinasyon halinde olduğu da görülüyor. Yen, dolar ve euro likiditesi 2008 sonuna göre zaten yüzde 100 artmış durumda. Bu likiditenin büyük bölümü halen banka bilançolarında duruyor. Ancak "exit" tartışmalarının ortadan kalktığını
söyleyebileceğimiz bir ortamda öyle veya böyle piyasaya yayılacak.
Bu da bu köşede uzun süredir yazıldığı gibi ülkemiz de dahil olmak üzere yabancı likidite bolluğunun (ve düşük yabancı faizlerin) devam etmesi manasına geliyor. Bu politikaların "enflasyon hedefleme" mantığıyla taban tabana zıt olduğu; enflasyon hedefleme teorisyenleri tarafından hiç öngörülemeyen ekonomik ortamlarda olduğumuz da geçen hafta bu köşede tartışılmıştı.Bunlar bizim açımızdan Türkiye'de de faizlerin daha uzun süre düşük kalacağı manasına geliyor.