Amaçlar araç niyetine tüketilirse

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Sürdürülebilir olmayan eğilimlerin söz konusu olduğu dönemlerde vade ufkunun daralması, amaçların araç haline gelmesi görüntüye aşırı önem verilirken gerçeklerin ihmal edilmesi gibi olumsuzluklar kaçınılmaz hale gelebiliyor; uzak durulması gereken bu ve benzeri eğilimlere günü kurtarmak adına kucak açılması belirsizlik ve kırılganlığı artırıyor. Örneğin mali sektörün kullandırdığı kredilerde orta vadede yaşanan olağandışı artışa rağmen işsizlik artıyor ve bu tuhaflığı kimse sorgulamıyor. Bu durumda sormak gerekiyor ekonomi iyi gittiği için mi krediler artıyor, yoksa krediler tempolu bir şekilde artırıldığı için mi ekonomi iyiymiş gibi görünüyor?..

Bazı kesimler bu soruyu yumurta-tavuk ilişkisine benzeterek anlamsız bulabilir, ama öyle değil. Normalde ekonominin bulunduğu koşullardan bağımsız olarak aldığı parayı geri ödeyebilecek veya yeterli teminat gösterebilecek olanlara kaynak kullandırılması söz konusudur. Eğer ekonomi sağlıklı bir şekilde büyüyor ise hem gelirlerin artacağı, hem de teminatların hacim olarak artacağı için kredihacminin artması doğaldır. Diğer taraftan rekabet gücündeki olumsuzluklar nedeniyle üreten kesimlerin faaliyet gelirleri eriyor ve ülkede gelir dağılımı hızla bozuluyor ise durum farklıdır; ekonomiyle birlikte kredi hacminin de normalde daralması beklenir.

Bugün için ülkemizde yaşanan durum normal değil, anormaldir. Zira ekonomi çok sorunludur ve kendi ayakları üzerinde durabilecek durumda değildir. Kredi hacmi artış yönünde zorlanarak suni teneffüs yapılmakta, bu yolla gün kurtarılmakta ve gerçekler hiç konuşulmamakta, kalıcı çözüm aranmamaktadır. Başka bir deyişle kredi hacmi artırılabildiği sürece ekonomi büyüyor gibi görünmekte, bu büyük yanlışın gelecekte yaratacağı maliyet hiç düşünülmemekte ve hesap edilmemektedir. Gerçek böyledir, fakat günü kurtarma tercihinde olanlar ekonomi büyüdüğü için kredi hacmi artıyormuş gibi bir hava yaratmaya çalışmakta, bu yolla sürdürülebilir olmayan durumu ve kredi kalitesindeki kötüleşmeyi gizlemek niyetindedir. Rekabet gücü olumsuzlaşır ve faaliyet gelirleri erir iken, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin şişirilmesi çabası da bu anormalliğin görünen yüzüdür. Süreç bankacılığın temel ilkelerinde büyük bir erozyon yaratmış, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi yapılar bu olumsuzluğun zorunlu destekçileri haline gelmiştir. Zira kredi hacminin artmaması kriz yaratmakta ve gelişmelerin zincirleme olarak kontrolden çıkmasına sebep olmaktadır. Krizden kaçınmanın tek yolu ise sorunların ağırlaşmasına izin verip günü kurtarmaya çalışmak olmuş, vadeufku kısalmış, görüntü ile gerçek farklılaşmış, amaç olması gereken değişkenler araç haline gelerek tüketilmektedir.

Eğer durum anlattığımız gibi olmasa mali sektör üretenlerden gelen çığlıklara duyarsız kalmaz, sorunların büyümeden çözülmesi için inisiyatif kullanmak zoruda kalır ve kredi hacimlerini hesapsızca artırma çabası içinde olmazlardı... Mali sektörün mali kural konusundaki ısrarı da hem bu anormalliği gizlemek, hem de sorunun ağırlaşma hızını düşürerek sürdürülebilir olmayan bu durumun ömrünü uzatmak amacı taşıyor. Siyasi irade de bu durumu biliyor, ne yaparsa yapsın mali sektörün kedisini desteklemek dışında bir seçeneği olmamasını kullanıyor. Mali Kural Tasarısı rafa kalkıyor, bankacıların yıllık kredi artış hedefi yüzde 20'den yüzde 30'a çıkıyor!.. Ya hesapsızca kredi hacmini artıracaklar ya da daralan ekonominin büyüyen bütçe açığını finanse etmek zorunda kalacaklar. Durum böyle olunca mali sektör açısından siyasi iradenin tüm tercihlerini zorunlu olarak alkışlamak ve yabancı finansörlere ve halka anlatacak yeni masallar üretmeye çalışmak dışında bir seçenek kalmıyor.

Mali sektörün, Merkez Bankası ve BBDK tarafından da desteklenen bu büyük zaafı, hikaye yazabilecek uyanıklar ve iktidara yakın olanlar için çok özel fırsatlara dönüşebiliyor; diğer taraftan halka çıkacak fatura da hızla büyümeye devam ediyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar