Amacını aşan bir ceza: Seyircisiz oynama cezası
EKO SPOR / Tuğrul AKŞAR
İki hafta önce Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan derbide sahaya atılan şişe sonrası Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) Galatasaray'a bir maç seyircisiz oynama cezası verdi. Kurul ayrıca Beşiktaş'a da, Kayserispor maçında taraftarların yaptığı çirkin ve kötü tezahürat dolayısıyla, söz konusu eylemin aynı sezon içerisinde dördüncü kez tekrarlanması nedeniyle aynı cezayı verdi. Şüphesiz ki, sporda cezaya yer olacaktır, olmalıdır da… Oyunun içinde hakemin verdiği ceza nasıl oyunun ayrılmaz bütünüyse, stat içinde yaşanılan olaylarda da mutlaka ceza olmalı. Ama ceza kime, nasıl verilmeli? Bütün konu bu…
Verilen cezalar her şeyden önce adil ve caydırıcı olmalı, fiili işleyeni cezalandırmalıdır…
Seyircisiz oynama cezası sonuçları bakımından diğer cezalardan önemli ölçüde farklılıklar gösteren bir ceza türü olarak karşımıza çıkıyor. Bu cezanın sonuçlarını dikkate aldığımızda, cezanın taraftar ve kulübe yansımaları çok farklı şekilde ortaya çıkıyor. Futbol seyircisi güzel oyundan ayrı kalırken, kulüp önemli bir parasal getiriden mahrum kalıyor. Etkisi ve caydırıcılığı ise tarih boyunca çok da etkili olamamış bir ceza türü. Ancak buna karşın zaman zaman nadiren de olsa Avrupa'da da gördüğümüz bu ceza türünde son zamanlarda Avrupa'da lokal federasyonlar ve UEFA eğer olayın boyutu gerçekten vahim bir hal almamışsa ya da çok özel bir lobi yapılmamışsa (bizim İsviçre maçı nedeniyle aldığımız ve Almanya'da oynamak zorunda kaldığımız Dünya Kupası eleme maçlarında olduğu gibi) çok fazla bu cezaya çok fazla yönelmiyor.
Seyircisiz oynama cezası hiçbir takım için adil değil!
Verilen cezalar öncelikle masum ve iyi niyetli, gerçek futbol taraftarını cezalandırdığı için, onların maç izleme zevklerini ellerinden aldığı için adil değil.
Yüzlerce özel ve resmi güvenlik görevlisinin görevli olduğu, elli iki bin kişilik bir statta, kulübün bu olaylara müdahale etme şansı bulunmadığı için adil değil.
Yüzlerce resmi ve özel güvenlik görevlisinin bulunduğu bir ortamda olayın failinin güvenlik görevlilerince teşhis edilerek, adalete verilmeyip kulübün sorumlu tutulması nedeniyle adil değil.
Taraftarının coşkusu ve desteğini arkasında hissedemeyecek futbolcuların bir sonraki maç performansını olumsuz etkileyebileceği ve buna bağlı olarak onların parasal gelir ve primlerine de olumsuz yansımaları olabileceği için adil değil.
Seyircisiz bir ortamda coşkulu taraftar desteğini arkasına alamayan takımların olası düşük performansları sonrası ortaya çıkabilecek sonuçların, lig mücadelesindeki diğer takımlara da sağlayabileceği olası etkiler nedeniyle adil değil. Kısacası, seyircisiz oynama cezası olayın failini değil, kulübü ve iyi niyetli taraftarı cezalandırıyor.
Seyircisiz oynama cezası caydırıcı değil
Bugüne kadar gördük ki, bu tür cezalar caydırıcı olmadığı gibi, aynı eylemler sezon içinde kaç kez de tekrarlanabiliyor… O halde burada cezalandırılan futbol seyircisi, kulüp oluyor. İyi niyetli ve yıllık binlerce lira ödeyerek sezonluk kart almış taraftar bu işten ciddi ölçüde mağdur oluyor. Sadece mağdur olan masum ve iyi niyetli taraftar mı? Kulüp de bu cezadan parasal olarak etkileniyor, önemli gelir kayıplarına uğruyor.
Cezanın en önemli yaptırımı ekonomik
Yapılan hesaplamalar gösteriyor ki, Galatasaray'ın Trabzonspor ile oynayacağı derbi maçta minimum 3.5-4 milyon TL'lik bir maç günü hasılatından kulüp mahrum kalacak. Yıl içinde bunun birkaç kez tekrarlanması kulüpleri gerçekten önemli boyutta maddi bir külfete itiyor.
Bugün Avrupa'da toplam gelirler içindeki payı yüzde 40'a kadar çıkan maç günü gelirlerinden bir kulübü mahrum bırakmak, kulüplerin finansal geleceklerini de olumsuz etkilemesi bakımından büyük öneme sahip. Bugün Avrupa'da statlarda koltuk başına maç günü geliri yıllık 4 bin euroya kadar çıkabiliyor.
Oysa, milyonlarca euro harcanarak yapılan ultra modern, her türlü konfor ve gelişmiş güvenlik kameralarının olduğu bir statta, şişeyi atan kişiyi tespit etmek son derece kolay ve basitken, 52 bin insanın cezalandırılması tam bir asker mantığı.
Bu cezaların giderek artması, kulübüne her yıl önemli bir bütçe ayıran taraftar tüketiciyi aynı zamanda hak kaybına da uğratıyor. Taraftar tüketici bir yandan futbol izleme keyfinden mahrum kalırken, diğer taraftan da maddi olarak ödediği bir hizmetin karşılığını alamamış olmaktan dolayı hak kaybına uğratıyor. Bu zararın tazmini gerçekten önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bunun kulüpler ve hatta federasyonlar için önemli bir tehdit unsuru olabileceğini, bu potansiyele sahip olduğunu burada vurgulayalım.
PFDK seyircisiz oynama cezasına daha hassas yaklaşmalı
Tüm yönleriyle değerlendirdiğimiz üzere, bu cezanın gerçekten federasyon tarafından tüm kulüplerimiz için gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Günümüzde yüz milyon dolarlara ulaşan devasa gelirlerin elde edildiği bir endüstride hem futbolun hem de taraftar-tüketicinin cezalandırılması, çağdaş futbolun özüne çok uymuyor. Bu tür konularda mutlaka olay failinin polisçe tespit edilerek mahkemeye sevk edilmesi sağlanmalıdır. Söz konusu kişinin ayrıca daha sonra stada girmesi engellenebilir, futbola ilişkin bazı haklarından mahrum kalması sağlanabilir. Bunlar yapılabilecek şeyler iken, bizim hala olaya sadece yönetmelik çerçevesinde çok kaba bir yorumla yaklaşıp, suçluyu değil de toplumu cezalandıran mantığı çalıştırmamız futbolumuzun geleceği için de çok adil ve kalıcı olmuyor. Yine görüyoruz ki, bu cezalar asla caydırıcı olmuyor, olamıyor. Zira bugüne kadar bir çok kez, takımlarımızın seyircisiz oynama cezaları almasına karşın bu olayların hala devam ediyor olması bunu açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. İşte bizim bunu sorgulamamız gerekiyor.
Yasa çıkartmak ta tek başına yeterli görünmüyor. Yasanın istisnasız ve eksiksiz bir şekilde uygulanması da gerekiyor.
Futbol otoritesinin bu konuyu acilen gündemine alması gerektiğini düşünüyorum. Burada herhangi bir kötü veya olumsuz bir eyleme sebebiyet veren kişi ya da kişilerin cezalandırılması esas amaç olmalı, bu güzel oyundan iyi niyetli gerçek futbol taraftarı mahrum bırakılmamalı, kulüpler çok önemli gelirlerden yoksun kalmamalıdır. Bunun nasıl ve ne şekilde yapılacağı ise yapılacak bir çalışma sonucunda düzenlenecek raporla ortaya konulabilir.