Altın, tasarruflar ve servet etkisi
Türkiye, kimilerine göre 900 milyar dolar, kimilerine göre 1 trilyon dolarlık bir ekonomi ve resmi verilere göre 85 milyon nüfusu ve sayıları milyonlarla ifade edilebilen sığınmacıyı bünyesinde barındıran, sanayisi görece güçlü ancak istihdamı daha ziyade hizmet sektöründe yoğunlaşmış; jeopolitiği ise bunlardan çok daha fazla önem içeren bir ülke.
Altın ve servet kısmının jeopolitikle ne ilgisi var diyenler olabilir. Aslında burada bir miktar da serzeniş yüklü anlam olduğunu belirtmek isterim ki birazdan hatırlatacağım verilerle siz de bana hak vermiş olacaksınız sanırım…Fitch’in ardından haftanın son işlem gününde bu defa beklendiği biçimde S&P’nin Türkiye’nin not görünümünü negatiften durağana yükseltmesini karşıladık ve milletçe sevindik değil mi?
Ne kadar da güzel işler yolunda gitmeye başladı; faizi biraz daha arttırır kuru da hedeflemediğimiz biçimde serbest bırakırsak belki Goldman Sachs’ın raporunda ifade ettiği üzere “carry trade” imkânına sahip bile olabiliriz.
Hatta bir de yurtdışı swap limitlerini açıverirsek, yurtdışındakiler hiç kur riski almadan da borsada rahatlıkla yatırım yapabilirler. Elbette ki bu denli yüksek cari açık yaratan ve net rezervleri görece düşük olan bir ülkeye döviz akışı gerek ama ne amaçla ve ne sürede olduğu konusunun da ihmal edilmemesi şartıyla…
Diğer taraftan mevcut ülke notumuza bakılacak olursa S&P için Mısır, Kenya, Uganda ile; Moody’s ’e göre bakıldığında Nikaragua, Moğolistan, Bosna-Hersek, Mısır, Barbados, Moldova, Kongo ile ve Fitch’e göre ise Moğolistan, Barbados, Kamerun, Lesato gib ülkelerle aynı nota sahip olduğumuz görülür. Bu ülkelerden çoğunu haritada bulmakta güçlük çekebilirsiniz ve sanırım bir ülkenin yüksek jeopolitik öneminin aynı zamanda başa nasıl bela olacağını en iyi bu notlar göstermektedir.
Geçtiğimiz hafta Alman finans şirketi Allianz firması küresel servet görünüm raporunu yayınladı. Raporda 2022 yılının varlık fiyatlarının düşmesi ve dünya genelinde tasarrufların azalması nedeniyle tasarruf sahipleri için 2008’deki krizden bu yana en kötüsü olduğu belirtiliyor.
Türkiye açısından bakıldığında ise yine garip ve tersine bir tablo çıkıyor ortaya: Raporun ekinde yer alan birkaç tabloya göz gezdirdiğimde; finansal varlıklar açısından ki bunlar banka mevduatı, tahvil, hisse senedi hatta emeklilik fonları gibi finans sistemi içinde yer alan varlıklardır, brüt finansal varlıkların Türkiye’de GSYİH’a oranının yüzde 48,7 olduğu ve pek çok ülkede bu varlığın azalış göstermesine karşılık bizde yüzde 70,2 düzeyinde artış kaydettiği görülüyor.
Bu oran gelişmiş ülkelerde yıllık bazda varlıkları düşüş kaydetmiş olmasına rağmen yüzde 200-300 bandında. 2022’de bizden daha fazla artış kaydeden ülke Arjantin olup, buradan enflasyon etkisiyle sermaye ve finans piyasalarına teveccüh edilmiş olduğu yorumu çıkarılabilir. Yükümlülük kısmında ise yüzdesel artışımız çok sınırlı ve GSYİH’a oranı sadece 12,3 düzeyinde.
Bu da 2022 yılındaki kredi iştahını açıklamaya yeterlidir sanırım. Ancak asıl çarpıcı olanı kişi başına net finansal varlıklarda Türkiye’nin 3220 euro ile 57 ülke arasında 46. Sırada yer almış olmasıdır. 1 trilyon dolarlık bir ekonomideki tasarruf miktarı gerçekten size de şaşırtıcı gelmedi mi? O halde nerede bu tasarruflar?
Sanırım bu hafta 5 bin ton altın lafını sıklıkla duydunuz. Şu sıralar yaptığım hesaplamaya göre 280 milyar dolar yapıyor, gerçi 300 diyenine de rastladım. Net finansal varlık sıralamasındaki yerimiz aslında fakir olmamızdan ziyade tasarruf alışkanlıklarımızın farklı oluşunu açıklıyor.
Örneğin geçen yıl en fazla yatırımın mala yapıldığını biliyoruz. Bu bir otomobil olabildiği gibi barınma ihtiyacını artık ulaşılmaz hale getiren konut alımını da ifade eder. Diğer yandan yastık altı altın ve dahi yastık altı dövizi finans sistemine katabilmek de bundan böyle ayrı bir sanatı gerektirecektir ki onun da şifreleri beklentide gizlidir.