Altavilla'nın işi imzaya kaldı
Futbolda medyasındaki popüler klişelerden bir tanesi ile başlayalım söze. "Taraflar arasında anlaşmanın sağlandığı, ufak pürüzlerin halledilmesinin an meselesi olduğu, işin sadece imzaya kaldığı öğrenildi."
Futbolla ilgilenen herkes transfer dömeninde bu tip haberleri bolca okur. Eğer ilginiz varsa siz de hatırlamışınızdır.
Futboldan ekonomiye dönersek, bugün benzer bir cümleyi Alfredo Altavilla için de söylemek mümkün. Zira, Fiat-Chrysler operasyonunda aktif rol oynayan Altavilla için bu tip haberler yaklaşık bir yıldır yazılıyor. Ancak, bu kez sızan haberler artık işin boyutunun bir yakıştırmanın ötesine geçtiğini Fiat'ın başarılı yöneticisinin, Chrysler'in tepesine oturmasının artık an meselesi olduğu yönünde.
Fiat'ın zirvesindeki isim olan Sergio Marchionne'nin en güvendiği yöneticilerden biri olan Altavilla'nın son dönemde zamanın büyük çoğunluğunu Michigan'da geçirmeye başladığı belirtiliyor. Alfredo Altavilla'nın ABD'deki en önemli projesi ise hiç şüphesiz yine bir devrim niteliği taşıyor.
Tofaş'tayken imza attığı Minicargo projesiyle birlikte çok önemli kilometre taşını dönen Altavilla, şimdi de 27 yıl aradan sonra İtalyan üreticinin yeniden ABD pazarına yönelik üretim yapması için çalışıyor. Düşük yakıt tüketimine sahip 1.4 litrelik motorunu Chrysler bantlarındaki araçlara monte etmeyi planlayan Altavilla'nın bu projenin hayata geçmesiyle birlikte ABD'li üreticinin CEO'su olarak taçlanacağı belirtiliyor
Yeni CEO'nun Chrysler'in yapmayı plandığı ki Marchionne bunun 2011 yılından önce olamayacağını söylemişti, halka arzdan önce göreve başlamasına kesin gözüyle bakılıyor.
Altavilla ile ilgili gelişmeler için bir noktalı virgül koyup bekleyip göreceğiz diyelim ve yurdumuza dönelim. Ama bu kez ortak sorunumuz olan trafiğe yönelik bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta Audi A8'in test sürüşü için İspanya'daydım. Dünyanın farklı ülkelerinde benzer seyahatlere katılmış birisi olarak herhalde tüm hayatımda gördüğüm en yoğun yağmura yakalandık. Araçları resmen su dolu yollarda kullanmak zorunda kaldık.
Buraya kadar herşey aynı İstanbul gibiydi. Ama yağmur kesildikten sonra yollarda su birikintisi kalmaması da orayı medeni kılan önemli bir ayrıntıydı.
Bu konuya neden girdim. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Mecidiyeköy'den otomobilimin içinde geçiyordum. Yağmur yeni durmuştu. Bilmeyenler için yazayım, Mecidiyeköy'ün üzerinden sütunların taşıdığı bir yol geçer. Bir anda otobüs durağının yanında duran birinin üzerinde üç kovayı rahat bulan çamurlu bir su boşaldı. Otomobil içinde olduğumuza şükrettiğimiz bu durumun sorumlusu, üst yoldan giden bir araçtı. Daha doğrusu üst yoldaki araç, orada olmaması gereken bir su birikintisine girmiş, o su birikintisi de olduğu gibi alt yolda otobüs bekleyen vatandaşın üstüne dökülmüştü.
Metrobüslerin yağmurlu havalarda, sol şeritlerde giden araçlara attığı, ya da metrobüs duraklarında bekleyenlerin geçen araçlardan dolayı sırılsıklam olmalarına alışmıştım da bu beni gerçekten şaşırttı.
Tahmin ediyorum adam da şaşırmıştı. Ama, şaşkınlığı geçtikten sonra otomobilin içinden bile duyulan bağrışmalarının içeriğinin, 2010 Kültür Başkenti vatandaşına yakıştıramadığımı da eklemeliyim.
İşin şakası bir yana özellikle metrobüslerin yarattığı su terörü önlem alınmadığı taktirde kesinlikle ölümlü kazalara yol açacaktır. Zira, gelen suyun çokluğu ve debisi Keban Barajı'yla yarışacak cinsten. Dolayısıyla o suyu camına yiyen bir sürücünün gayri ihtiyari vereceği bir tepki çok kötü sonuçlar doğurabilir. Bizden uyarması.