Almanya'da Yeşiller'in hayal kırıklığı
Yeşil siyaset, ekolojik ve çevresel amaçlara önem veren, şiddet karşıtlığı ve toplumsal adaleti savunan, katılımcı demokrasi üzerinde biçimlenmiş bir ideoloji olarak tanımlanıyor.
Yeşil siyaset, adını 1979'da Almanya'da kurulan Yeşiller Partisi'nden alıyor.
Küresel ısınma, dünya kaynaklarının hızla tükenmesi gibi gerçekler, çevresel duyarlılığı her zamankinden daha yüksek bir seviyeye taşıdı.
Çevreye saygılı, gelecek nesilleri düşünen şirketler, partiler ön plana çıkmaya başladı.
Çevrenin, en önemli sosyal konulardan biri olduğu konusunda emin olan Yeşiller, artık bizim zamanımız geldi dediler!
2011 yılında yaşanan Fukushima nükleer felaketinin ardından, iktidara geleceklerinden son derece eminlerdi.Hedef, oyların yaklaşık yüzde 25'ini almaktı.
Ama sonuçlar hayal kırıklığı yarattı. Yeşiller partisi seçimlerde yüzde 8.8 oranında oy aldı.
Yeşiller Partisi'nin liste başı adayı Jürgen Trittin, mağlubiyeti kabul ederek, SPD ile iktidara gelmek ve oyları artırmayı hedeflediklerini ancak iki hedefi de tutturamadıklarını söylerken; sonuç, parti üyelerinde de derin bir hayal kırıklığı yarattı.
Çevre, siyasi tartışmaların kalbinde
Aslına bakacak olursak, Yeşiller'in "artık bizim zamanımız" şeklinde düşünmeleri çok da yanlış değil. Nitekim çevre konusu Almanya'da siyasi tartışmaların kalbinde yer alıyor.
Geçmişe bakacak olursak, 2011 yılında Almanya'nın Baden-Württemberg eyaletindeki seçimlerde, Merkel'in partisi, nükleer endişeleri yatıştıramayınca muhafazakârların kalesi olarak görülen eyaleti kaybetmişti. Hem de tam 58 yıl sonra!
En büyük başarıyı ise, nükleer enerji karşıtı söylemleri ile Yeşiller Partisi elde etmişti. Dört nükleer reaktörün bulunduğu eyaletteki seçimi belirleyen en önemli unsur, Japonya'daki nükleer kriz oldu. Bu arada, Almanya tarihinde ilk kez bir eyaletin başbakanı Yeşiller'den olmuştu.
Geçmişten ders alan Angela Merkel, bu kez nükleer konusunda son derece kararlı davrandı.
Hükümet, 2022 yılı itibariyle sivil nükleer enerji üretimine son vermeye karar verdi. İşletimde olan nükleer santrallerinin aşamalı olarak kapatılacağı duyuruldu.
Merkel böylece, hem Yeşiller'i desteklemiş oldu; hem de onların en güçlü seçim silahlarını ellerinden aldı.
Bugüne kadar enerji ihtiyacının büyük kısmını nükleer santrallerden elde eden Almanya, son yıllarda yoğun bir şekilde rüzgar ve solar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor.
Vergi artırımı
Nükleer silahını kaybeden Yeşiller, bu kez, SPD ile rekabete girerek, sosyal konulara yönelmeyi tercih ettiler. SPD, yıllık geliri 100 bin euronun üzerinde olanlara uygulanan vergi oranını yüzde 42'den, yüzde 49'a yükseltmeyi savunurken; Yeşiller, aynı uygulamayı 80 bin euronun üzerine gelir sahibi olanlara yöneltmeye çalıştı.
Seçim kampanyası boyunca Yeşiller'in temel söylemi vergi artırımı olmaktan ileri gitmedi. Buna ek olarak, kamu yemekhanelerinde yaz aylarında haftada bir gün et yenmemesi gibi bir talebi de gündeme getirdiler. Her ne kadar Almanya'da milyonlarca vejetaryen olsa da, siyasi bir partinin "etsiz bir gün" talebinde bulunması, çok normal karşılanmadı.
Bu girişim başarısız olunca, Yeşiller, seçim kampanyalarını yeniden çevre konusuna odaklamaya karar verdiler; fakat oyların düşmesine engel olamadılar. Eylül ayı başlarından itibaren, sosyal demokrat SPD, çevreci ittifakını geride bırakmaya başladı.
Başarısızlığın nedeni, yanlış seçim kampanyası olabilir. Ama gerçek olan bir diğer nokta da şu: Çevre, küresel ısınma, yenilenebilir enerjiler artık eskisi kadar marjinal konular değil. Bu konuların her biri, dünyanın neresinde olursa olsun, siyasi partilerin öncelikleri arasında yer almak zorunda. En önemli rekabet gücünü kaybeden Yeşiller'in ise biraz daha fark yaratması gerekiyor şüphesiz...