Almanya seçiminin ağırlığı
Almanya seçimleri de tamamlandı. Beklenenin ötesine geçen bir durum yok. Merkel yine koalisyon kuracak. Koalisyonu büyük olasılıkla Merkel ile SPD arasında olacak. Güçleri yetmez ya da anlaşamazlarsa FDP de bunlara omuz verecek. Ortaya çıkan tablo ve yapılan yorumlar bu minvalde. Bu seçimde tabloyu değiştiren en önemli gelişme ilk kez bir Nazi partisinin (AfD), 95 gibi önemli bir sayıda koltuk kazanarak, üçüncü parti olarak parlamentoya girmiş olması. Bu Avrupa’da önceki seçimlerde görülen düzen karşıtlığı, popülizme kayma gibi eğilimlerin yeni bir örneği, bir anlamda kurulu düzene dönük yeni bir tehdit olarak algılanıyor. Belki daha da önemlisi, AfD’nin kazanımı Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratların kaybından kaynaklanıyor. Almanya seçimlerinin bu şekilde sonlanması bu gün için önemli bir sonuç üretme potansiyeline sahip değil. Almanya’da kısa dönemde siyasi yönetim ve istikrar CDU, SPD ve FDP’nin pazarlıklarına ve sonrasını nasıl götüreceklerine bağlı.
Seçim sonrasında oluşacak koalisyonun “güçsüz hükumet” konumunda olacağı kanaati genel olarak paylaşılıyor. Bu bir yandan Merkel’i seçim kazanmış olmasına rağmen güçsüz bir lider konumuna oturtuyor. Bir yandan da euronun değerini kuşkulu hale getiriyor. Malum euro son aylarda dolar karşısında değer kazandı. Tek başına Avrupa Birliği’nin kendi dinamikleriyle, hızlı büyüyerek güç kazanmasından yansıyan bir değer kazanımı değil bu. Avrupa ekonomisinin henüz böyle bir durumu yok. Son dönemde euronun böylesine değerlenmesi daha çok doların değer kaybetmesi sonucunda ortaya çıktı. Son aylarda ABD ekonomisinde öngörülen gelişmelerin sağlanamadığı, ekonominin sağlam bir zemine oturtulamadığı biliniyor. Bunun doların değer kaybetmesinde, euronun değerlenmesinde önemli bir rol oynadığı düşünülüyor. Ancak, Trump’ın kişisel tavırları, dağınık ve etkisiz yönetimi ve seçmene verilen sözlerin tutulmaması doların değerinin böylesine ters dönmesinin esas nedeni olarak gösteriliyor. Malum, Trump seçim öncesinde ABD ekonomisini bir tür “yeni merkantilizm” düzenine çekecek vaatlerde bulunmuş, belirli dozda korumacı müdahalelerle ABD ekonomisini yeniden birinci sıraya yerleştireceği sözünü vermişti. Bu söylemlerin beslediği atmosfer piyasalarda seçim sonrasında bir “Trump atılımı” olacağı beklentisi yaratmış, dolar da buna paralel olarak belli boyutta değer kazanmıştı. Ardından gelen süreçte söz konusu söylemlerin hiç birisi gerçekleşmedi. Sonuçta, dolar değer kaybetti, euro güçlendi.
Bu gelişme Alman seçimine ilginç bir boyut katmış vaziyette. Seçimin hemen ardından euro’nun değer kaybettiği, tahvil faizinin yükseldiği gözlendi. Bu gelişmenin seçim sonrasında Almanya’yı güçsüz bir koalisyona mahkum edeceğini ve bunun da risk algısında kalıcı bir bozulma yaratacağını öne sürenler var. Bunlar algı bozulmasının euro ve tahvil faizleri üzerinde yeni bir baskı kuracağını dolayısıyla kur ve faiz üzerindeki etkinin uzun süreli olabileceğini düşünüyorlar. Buna karşılık, Avrupa ekonomisindeki göreli düzelmeden de destek alarak, seçim sonrasında finansal fiyatlarda gözlenen gelişmelerin kısa süreli olacağını, euronun değerli konumunu koruyacağını öne sürenler de var.
Bu iki görüş daha ileriye taşınacak ve yeni bir tartışmanın önü de açılacak gibi görünüyor. Malum, dolar çok uzun süredir dünya ekonomisinde rezerv para işlevi görüyor, egemenliği genel olarak kabul ediliyor. Bu konumun İkinci Dünya Savaşı sonrasında devreye giren Bretton Woods anlaşmasıyla resmiyete taşındığı da biliniyor. Bu tarihten sonra dünya ekonomisinde dolar rezerv para işlevini görmeye başladı. Azalan cazibe ile de olsa, doların bu konumu günümüzde de sürüyor. Şimdi, ABD deki olumsuz tablodan ve euronun güçlenmesinden hareketle önümüzdeki dönemde euronun doları yerinden edeceği ve rezerv para konumuna geleceği söyleniyor. Bu şimdilik pek güçlü bir olasılık gibi görünmese de bütünüyle rivayet de değil. Resmen ve alenen tartışılıyor. Almanya seçimlerinin ardından euro değerindeki gerilemenin geçici ya da kalıcı olacağı tartışması bu açıdan önemli. Euro böyle bir konum kazanırsa bunun Trump ve benzeri popülist siyasetçiler ile popülizme heveslenip boş söylemlerle durumu idare etmeye çalışan siyaset erbabına verilmiş önemli bir ders olacağı kesin.